Haberler & Bilgiler
Vasiyetname Çeşitleri

VASİYETNAME ÇEŞİTLERİ

Vasiyetname, tek taraflı irade beyanına dayanan terekeye ilişkin bir ölüme bağlı tasarruftur. Miras bırakan ölümünden sonra yerine getirilmesini istediği istek ve arzularını beyan ederek son dileklerini sınırlı sayıda sayılmış olan ölüme bağlı tasarruflardan vasiyetname ve miras sözleşmesi ile açıklayabilir. Ölüme bağlı tasarruflar miras bırakanın yaşamı boyunca hüküm doğurmaz, ancak ölümünden sonra hukuki ilişki kurulmasını sağlar.

1. Genel olarak

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (“TMK”) 531. maddesine göre, “Vasiyet, resmî şekilde veya mirasbırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak yapılabilir.” Bu hükme göre vasiyetnameler düzenlenme şekline göre; resmi vasiyetname, el yazılı vasiyetname ve sözlü vasiyetname olarak sınırlı sayı ilkesi benimsenerek sayılmıştır.

Vasiyetname yapabilmek için aranan şartlar, TMK madde 502’de belirtilmiştir. Hükme göre;

  • Miras bırakan ayırt etme gücüne sahip olmalıdır.
  • Miras bırakan 15 yaşından büyük olmalıdır.

2. Vasiyetname Çeşitleri

Resmi Vasiyetname

TMK madde 532’de, “Resmî vasiyetname, iki tanığın katılmasıyla resmî memur tarafından düzenlenir. Resmî memur, sulh hâkimi, noter veya kanunla kendisine bu yetki verilmiş diğer bir görevli olabilir.” denilerek resmi vasiyetnamenin düzenlenme şekli belirtilmiştir. Bu maddeye göre, resmi makamlar önünde yapılan vasiyetname resmi vasiyetname olarak nitelendirilir ve bu hususta en çok tercih edilen ise noter huzurunda yapılan vasiyetnamedir. Resmi makamların huzurunda yapılması nedeniyle ispat konusunda en elverişli ve en güvenilir vasiyetname türü olarak kabul edilir.  Ayrıca vasiyetname düzenlenirken iki tanığın varlığı aranır, bu iki tanık TMK madde 536 çerçevesinde tanıklıktan yasaklı olmamalıdır.

i. Okunarak ve İmzalanarak Yapılan Resmi Vasiyetname

Okunarak ve imzalanarak düzenlenecek resmi vasiyetnamede, mirasbırakan bir resmi makama son dileklerini açıklar. Bu dileklerin kağıda dökülmesinin ardından, mirasbırakana okutulur ve açıkladığı arzularına uygun olarak düzenlenmiş ise imzalar. Ardından resmi memur da vasiyetnameyi tarih atarak imzalar ve ilk aşama böylece tamamlanır. Bu aşamada tanıkların katılımı zorunlu değildir.

Tanıkların katılımının zorunlu olduğu ikinci aşamada ise mirasbırakan tanıkların önünde vasiyetnamenin son arzularına uygunluğunu teyit eder fakat tanıkların vasiyetnamenin içeriğini öğrenmesi şart değildir. Vasiyetname düzenlenmesi için çağırılan iki tanık vasiyetnamenin mirasbırakanın son arzularına uygun olarak huzurlarında düzenlendiğine ve mirasbırakanı vasiyetname düzenlenmesi için ehil gördüklerine dair şerh düşerek imzalarını atarlar. Bu şekilde, resmi vasiyetname okunarak ve imzalanarak düzenlenmiş olur.

ii. Okunmadan ve İmzalanmadan Yapılan Resmi Vasiyetname

TMK madde 535, mirasbırakanın vasiyetnameyi bizzat okuyamaz veya imzalayamaz olması halinde okunmadan ve imzalanmadan da resmi vasiyetname yapılabilmesini mümkün kılmıştır. Bu şekilde düzenlenecek vasiyetnamede, öncelikle mirabırakan son arzularını resmi memurlara bildirir ve memur bu beyanları yazıya döker.

Tanıkların varlığında gerçekleştirilmesi gereken ikinci aşamada ise resmi memur tanıkların huzurunda vasiyetnameyi okur ve mirasbırakanın son arzularına uygun olduğunu kabul etmesi beklenir. Mirasbırakanın, vasiyetnamenin son arzularına uygun olduğuna dair beyanı onun imzası olarak kabul edilir. Bunun üzerine noter tarih atarak vasiyetnameyi imzalar. Tanıklar, bu şekilde düzenlenecek vasiyetnameyi mirasbırakanın huzurlarında son arzularına uygun olduğunu beyan ettiğini, resmi memurun huzurlarında vasiyetnameyi sesli olarak okuduğunu ve mirasbırakanı vasiyetname düzenlenmesi için ehil gördüklerini şerh düşerek imzalarlar.

Yargıtay’ın bu konudaki içtihadı birleştirme kararına göre, resmi vasiyetname her ne kadar yalnızca iki şekilde yapılabilir gibi düzenlenmiş olsa da mirasbırakanın iradesi esas alınarak bu iki şeklin karması şeklinde yapılan vasiyetnamenin de şekil şartını yerine getirmiş olduğu kabul edilmelidir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 26.03.1962 tarihli ve 1958/23 esas, 1962/3 karar sayılı kararı şu şekildedir:

“Medeni Kanun, resmi vasiyetin iki şekilde olacağım kabul etmiştir. Bunlardan birincisi, vasiyetçinin vasiyet senedini okuyabilecek ve imzalayabilecek durumda bulunması halinde söz konusu olabilir ki Medeni Kanun’un 480 ve 481. maddelerinde hükme bağlanmıştır, ikincisi, genel olarak, vasiyetçinin vasiyet senedini okuyacak ve imzalayacak durumda bulunmaması halinde söz konusu olabilir ki bunun da, ilk şekilde farklı olan yönleri, Medeni Kanunun 482. maddesinde düzenlenmiştir.

Yazılışına bakılarak 482. maddenin, ancak vasiyetçinin okuyup yazamaması halinde uygulanabileceği düşünülebilirse de, bu görüş, doğru değildir. Hiç şüphe yok ki, vasiyetçinin okuma yazma bilmemesi veyahut hastalık yüzünden vasiyet senedinin düzenlendiği sırada okuyup yazamayacak bir durumda bulunması hallerinde, 480. madde gereğince senet düzenletmesi düşünülemeyeceğinden, 482. madde uyarınca işlem yapılması zorunluğu vardır. Lakin bu, hiçbir zaman, okuyup yazabilen bir kimsenin dahi senedi resmi memura okutturarak vasiyet senedi düzenlettirmesine engel sayılmamalıdır. Kanun, senedi vasiyetçinin okumasını veyahut onun memur tarafından vasiyetçiye okunmasını, memurun senede yazdıklarının vasiyetçinin iradesine uygunluğunu sağlamak amacı ile emretmiştir. Senedi rahatça okuyabilecek durumda bulunan kimsenin onu kendisinin okumak istenmesi esastır. Bir vasiyetçi, senedi memura okutturmayı uygun görürse bunda özel bir sebep var demektir. Senedi vasiyetçi de okusa, memur da okusa, vasiyetçi senette yazılanlardan, yine aynı derecede bilgi edinmiş olur. Buna göre, 481. madde yerine 482. madde gereğince işlem yapılması halinde dahi kanun koyucunun güttüğü amaç, yine gerçekleşmiş bulunur. Gerek 482. madde hükmünden gerekse Medeni Kanunun diğer hükümlerinden, okuyup yazabilecek durumda olan kimsenin vasiyet senedinin 482. madde uyarınca düzenlenmesi halinde şekil bakımından eksik sayılacağı sonucu çıkarılamaz. Nitekim, 482; maddede senedin altına yazılacak yazılar gösterildiği sırada vasiyetçinin okuyup yazamadığının dahi senede yazılması gerektiği emredilmiş değildir. Halbuki (söz konusu ilki maddenin yazılışlarından anlaşıldığı üzere) kanun koyucu, şeklin esas unsurları olan yönlerin, resmi senede yazılmasını ilke olarak, kabul etmiştir. Demek, ki, 482. maddede okuyup yazamayanlardan söz edilmesi, bu maddenin zorunluk olarak uygulanacağı hali bildirmek içindir. O halde, vasiyetçi resmi vasiyeti kendi serbest takdirine göre 481 veya 482. maddede gösterilen şekillerden birisiyle düzenlettirebilir.

Vasiyetçi imza atamayacak durumda, ise, 482. madde gereğince düzenlenen resmi senette imzası bulunmayacaktır ve 482. madde hükmü de bunu açıkça öngörmektedir (derpiş etmektedir). Lakin vasiyetçi, resmi memurun okuduğu senedi, kendisi imza ederse, bu imza dolayısıyla senedi şekil bakımından eksik saymak için hiçbir sebep yoktur. Özel olarak yurdumuzda okuma bilmeyen birçok kimselerin sadece imzalarını atabildikleri ve imzalı bir resmi belgenin, ne de olsa imzasız bir resmi belgeden daha çok güven sağlayacak bir nitelikte olduğu göz önünde tutulunca, 482. madde uyarınca düzenlenen bir resmi vasiyet senedinde vasiyetçinin imzasının bulunması, onun muteberliği üzerinde etkisiz sayılmalıdır.

Medeni Kanunun birinci maddesi hükmünce kanunun yorumlanmasında ve uygulanmasında hakimin göz önünde tutacağı kaynaklardan bulunan İsviçre ilmi içtihatları incelendiğinde, miras hukuku üzerine en geniş iki şerh yazmış bulunan Tuor ile Eseher'in de, söz konusu 482. (isviçre kanununda 502.) maddenin uygulanmasında vasiyetçinin serbest seçiminin esas olduğunu, okuyup yazabilen vasiyetçinin, herhangi bir sebep bildirmeksizin, bu şekillerden birisine göre işlem yaptırabileceğini kesin olarak kabul ettikleri görülmektedir (Bern şerhi, Tupr, Art 502 N. 1; Zürih şerhi, Eseher, Aut. 502 N. 2 her ikisi de Almancadır). Yine bu iki hukukçu, imzanın bulunmasının, 482. madde uyarınca düzenlenen senedin muteberliği üzerinde etkili olmayacağını belirtmektedirler (Tuor, anılan eser, Art. 502 N. 4; Eseher, anılan Art. N. 6 ve 7). Demek ki varılan sonuçları ayrıca ilmi içtihatlar dahi haklı göstermektedirler. Sonuç :

*Okuyup yazma bilen bir vasiyetçinin Medeni Kanunun 480 veya 482. maddelerindeki resmi vasiyet şekillerinden birisini, dileğine göre ve hiçbir sebep bildirmeye veya resmi senede yazdırmaya yer olmaksızın seçebileceğine ve 482. madde uyarınca düzenlenmiş bir resmi vasiyet senedinde vasiyetçinin imzası bulunmasının o senedin muteberliği üzerinde hiçbir etkisi olmayacağına, 26/3/1962 günlü birinci toplantıda oybirliğiyle karar verildi.”*

El Yazılı Vasiyetname

TMK madde 538’de, el yazılı vasiyetname düzenlenmiştir. Maddede el yazılı vasiyetnamenin şartları, “El yazılı vasiyetnamenin yapıldığı yıl, ay ve gün gösterilerek başından sonuna kadar mirasbırakanın el yazısıyla yazılmış ve imzalanmış olması zorunludur.” şeklinde belirtilmiştir. Buna göre vasiyetnamenin geçerli olabilmesi için tarih ve imza dahil olmak üzere baştan sona kadar mirasbırakanın kendi el yazısıyla yazılmış olması ve vasiyetnamenin tamamını kapsayacak şekilde imzalanmış olması gerekmektedir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 20.02.1986 tarihli 1986/1318 esas ve 1986/1722 karar numaralı ilamında, asıl olanın vasiyetnamenin el yazısı ile bizzat miras bırakan tarafından düzenlenmesi olduğu belirtilmekle birlikte, mirasbırakana vasiyetname konusunda yardımcı olunabileceği kabul edilmiş ve bu yardımın sınırları şu şekilde belirtilmiştir:

“Şüphe yok ki asıl olan el yazısı ile vasiyetnamenin bizzat miras bırakan tarafından her türlü harici etkiden uzak olarak düzenlenmesidir. Ne var ki herhangi bir fiziki rahatsızlığa bağlı olarak vasiyetname düzenlemesinde miras bırakana yardımcı olunması (olayımızda olduğu gibi felç sebebiyle titreyen elinin tutulması) halinde miras bırakanın serbest iradesi engellenmediği ve yapılan yardım, bu iradenin aksine sonuç doğurucu bir niteliğe dönüşmediği takdirde vasiyetnamenin miras bırakan tarafından yazılmadığı neticesine ulaşılması ve böylece şekil şartı gerçekleşmediği için vasiyetnamenin iptaline karar verilmesi yanlıştır. Mahkemece üzerinde durulması gereken husus, dava konusu vasiyetnamenin düzenlenmesinde miras bırakanın eline destek olan şahsın iradesinin miras bırakanın iradesini değiştirecek nitelikte olup olmadığı ve sonuçta düzenlenen vasiyetnamenin miras bırakanın son arzuları hilafına hükümleri kapsayıp kapsamadığıdır.”

Normal şartlarda, vekaletnamenin bir kalemle ve kağıt üzerine yazılması hayatın olağan akışına uygun olsa da, animus testandinin bulunması şartıyla bunun dışında örneğin duvara çivi ile yazılmış bir vasiyetname de şekil şartını yerine getirmiş sayılacaktır.

Vasiyetnamenin yazıldıktan sonra ölüm tarihine kadar güvenle saklanması her zaman mümkün olmayabilir. Bu konuda, TMK’nın 538. maddesinin 2. fıkrasında, vasiyetnamenin saklanmak üzere notere, sulh hakimine veya yetkili memura, açık veya kapalı şekilde bırakılabilmesi imkanı sağlamıştır.

Sözlü Vasiyetname

TMK madde 539, “Mirasbırakan; yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi, hastalık, savaş gibi olağanüstü durumlar yüzünden resmî veya el yazılı vasiyetname yapamıyorsa, sözlü vasiyet yoluna başvurabilir.” şeklindeki düzenlemesiyle olağanüstü hallerde sözlü vasiyetname yapılabileceği belirtilmiştir. Sözlü vasiyetnamenin yapılabilmesi için sadece olağanüstü bir durumun varlığı yeterli görülmemiş, bu durumun resmi veya el yazılı vasiyetname yapma imkanını ortadan kaldırması aranmıştır.

Aynı maddenin 2. fıkrasında sözlü vasiyetnamenin nasıl yapılması gerektiği anlatılmıştır. Hükme göre, belirtilen şartların varlığı halinde mirasbırakan son arzularını iki tanığa açıklar ve bu iki tanığa vasiyetnameyi yazıya dökme görevi yüklenir. Mirasbırakan bu görevi yüklemesine rağmen tanıkların görevi kabul etmemesi de mümkündür.

İkinci aşamada, bu iki tanıktan biri mirasbırakanın son arzularını açıkça tarihi de belirterek yazıya döker ve bu belge iki tanık tarafından imzalanır. Yazıya dökme işleminin üçüncü bir kişiye yaptırılmasının mümkün olup olmadığı konusunda tartışmalar mevcuttur. Doktrinde Prof. Dr. M. Dural ve Prof. Dr. T. Öz’e göre, kanun metninde açıkça “tanıklardan birinin” ibaresi kullanıldığından bunun mümkün olmadığı kabul edilmektedir.

Belge söz konusu iki tanık tarafından derhal herhangi bir sulh veya asliye mahkemesine verilir. Kanun belgenin teslim edileceği mahkemenin mirasbırakanın son yerleşim yeri mahkemesi olmasını aramamıştır çünkü vasiyetnamenin doğru olarak iletilmesini sağlamak adına derhal teslim edilmesine büyük önem atfetmiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 29.9.1992 tarihli ve 1992/7372 esas, 1992/8705 karar sayılı kararında, “Yukarıda açıklandığı üzere fevkalade şartlar altında vasiyetçinin son arzularını alan kişilere kanun pek önemli bir görev vermiştir. Bu kişiler VAKİT GEÇİRMEKSİZİN bir mahkemeye baş vurarak kanunda gösterilen biçimde işlem yapmak zorundadırlar. Bu yön sözlü vasiyeti vasiyetname haline getiren geçerlilik şartıdır. Bu süre olağan hayatın akışı içinde derhal olarak anlaşılmalıdır. Daha başka bir ifade ile şahitlerin içinde bulundukları fevkalade haller kalkar kalkmaz her işe tercihen işlemi yapma olarak anlamak, hüküm konuş amacına uygun düşer. Zira kanun vazıı “suiistimalleri önlemek, tanıkların mirasçılarla görüşmesine fırsat vermemek ve bu yolla vasiyetçinin son arzularının saptırılmasına engel olmak gibi düşüncelerle bu ölçüyü koymuştur." Şahitlerin, gecikmesi kendileri ve yakınları için hayatı önemde zarar verebilecek işleri, ancak bir mazeret oluşturabilir.” sözleriyle derhal teslim edilme şartının önemini vurgulamıştır.

İkinci aşamada tanıklara tanınan bir başka imkan, ikisi birlikte olmak kaydıyla bir mahkemeye başvurup hakime vasiyet edenin son arzularını sözlü olarak aktarmalarıdır. Bunun üzerine bir tutanak hazırlanır ve tanıklarca imzalanır.

TMK madde 540/3’e göre, “Sözlü vasiyet yoluna başvuran kimse askerlik hizmetinde bulunuyorsa, teğmen veya daha yüksek rütbeli bir subay; ülke sınırları dışında seyreden bir ulaşım aracında bulunuyorsa, o aracın sorumlu yöneticisi; sağlık kurumlarında tedavi edilmekteyse, sağlık kurumunun en yetkili yöneticisi hâkim yerine geçer.”

Kural olarak, vasiyetnameler herhangi bir işlem yapılmaksızın hükümden düşmez fakat sözlü vasiyetnamede istisnai bir durum söz konusudur. TMK madde 541 uyarınca, sözlü vasiyetname yapılmasını mümkün kılan olağanüstü hal ortadan kalkarsa vasiyetname bir ay sonunda hükümden düşer.

3. Sonuç

Sonuç olarak, “ölüme bağlı tasarruflar hükümlerini, arzu edilen şey hakkında bilgi verecek olan ağzın kapandığı anda doğuracaklarından”vasiyetnameler için sıkı şekil şartları öngörülmüştür. Bu doğrultuda vasiyetnameler, kanunda düzenlenen şekil şartlarına uygun olmak kaydıyla, kanunda sınırlı sayıda sayılan resmi vasiyetname, el yazılı vasiyetname ve olağanüstü durumlarda sözlü vasiyetname şekillerinde yapılabilir. Sayılan şekillerden birinin kapsamına girmeyen belgeler yasal anlamda vasiyetname olarak kabul edilmeyecektir.

@Av. Nevra Aydın

@Av. Yağmur Ceylan


Prof. Dr. M. DURAL & Prof. Dr. T. ÖZ, Türk Özel Hukuku Cilt IV, Miras Hukuku s. 92, 2011, İstanbul (1)

Crome, System des deutschen Bürgerlichen Rechts, fünfter (Schluss) Band, Erbrecht, Tübingen 1912 (2)

Bizimle temasa geçin