Giriş
Günümüz global dünyasında hız, gizlilik ve esneklik nitelikleri sayesinde her geçen gün daha fazla tercih edilen milletlerarası tahkimin etkinliğini ve meşruiyetini belirleyen en önemli unsur, yargılama faaliyetini yürütecek olan hakemlerin sahip olması gereken bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesidir. Bu ilke yalnızca hukuki bir zorunluluk değil, taraflar arasında kabul edilebilir ve geçerli bir çözümün oluşturulması için bir gerekliliktir.
Bağımsızlık ve tarafsızlık kavramları, birbirlerinden farklı olmalarına rağmen birbirlerini tamamlar nitelikte olmalarından sebeple birbirlerinden kolaylıkla ayırt edilememektedir. Bağımsızlık, bir hakemin dış faktörlerden, özellikle tarafların veya üçüncü kişilerin etkilerinden uzak olmasını ifade etmektedir. Bu kapsamda hakem, herhangi bir sosyal, politik, ekonomik ya da entelektüel baskının da etkisi altında olmadan karar vermekle yükümlüdür. Siyasi, ekonomik veya sosyal baskılar gibi hakemlerin atanmasında etkisi olan taraflar da dış faktör olarak ele alınabilir. Herhangi bir olası dış faktörün varlığı, kararın adaletini ve geçerliliğini tehdit altında bırakabilmektedir.
Öte yandan, tarafsızlık, hakemin herhangi bir tarafın çıkarlarını gözetmeden, tüm taraflara eşit mesafede durabilmesi yeteneğidir. Tarafsızlık, hakemin kararlarını verirken kişisel inanç ve önyargılarından arınmış olmasını gerektirir. Bu doğrultuda bir hakem, yargılama süreci boyunca objektif bir yaklaşım sergileyerek, her iki tarafın da eşit haklara sahip olduğu ve her bir tarafın argümanlarının adil bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğinin bilincinde olmalıdır.
Bağımsızlık, hakemin tamamen dış faktörlerden uzak olmasını ifade ederken, tarafsızlık daha çok iç faktörlere dayanır ve hakemin her iki tarafa da eşit mesafede yaklaşabilme yeteneğini kapsamaktadır. Bu bağlamda bu iki kavram, birbirini tamamlar nitelikleriyle tahkim yargılaması neticesinde verilen kararın geçerli ve etkili olabilmesinin temel kriteridir. Bu ilkelerin ihlali halinde, hakemin reddi mekanizması devreye girmektedir. Hakemin bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerine aykırı hareket etmesi durumunda, taraflara belli başlı koşullar çerçevesinde hakemin reddini talep hakkı doğmaktadır.
Hakemin Reddi Usulleri (ICC, LCIA, ICSID ve UNCITRAL Tahkim Kapsamında Bir Değerlendirme)
Milletlerarası Ticaret Odası (“ICC”) kuralları kapsamında hakemin reddi için belirlenen süre, hakem atamasının veya onayın bildirilmesinden itibaren 30 gün veya hakemin reddini gerektiren ilgili olay ve koşullardan haberdar olunduğu tarihten itibaren 30 gündür. Hakemin reddine ilişkin sekreteryaya itiraz başvurusunda bulunulabileceği gibi; ICC Mahkemesi, hakemin görevini yerine getiremediğine veya kurallara uygun davranmadığına karar verirse, hakemi resen değiştirilebilir. Sekreterya’ya yapılan itiraz başvurusu sonrasında, hakeme ve diğer tarafa görüşlerini yazılı olarak bildirme imkânı tanınmaktadır. ICC Mahkemesi’nin itirazı kabul etmesi halinde hakem değiştirilir. ICC Mahkemesi’nin vermiş olduğu bu karar nihai ve bağlayıcı nitelikte bir karardır.
Londra Milletlerarası Tahkim Mahkemesi (“LCIA”) kuralları uyarınca, hakemin reddi talebi, hakemin atanmasından itibaren 14 gün içerisinde veya hakemin reddini gerektiren olayın öğrenilmesinden itibaren 14 gün içerisinde yapılmalıdır. Taraflar taleplerini hakeme yazılı olarak iletebileceği gibi, LCIA Mahkemesi de hakemleri resen değiştirebilmektedir. Hakemin reddi talebine ilişkin yazılı bildirim, LCIA Mahkemesi’ne gönderilmekte; akabinde LCIA Mahkemesi tarafından itiraz edilen hakem ve diğer tarafın görüşleri alınmaktadır. Eğer taraflar, hakemin değiştirilmesi konusunda mutabık kalırlarsa LCIA Mahkemesi herhangi bir gerekçe göstermeksizin hakem atamasını iptal edebilir. Hakemin istifası veya tarafların anlaşamaması halinde ise nihai karar LCIA Mahkemesi tarafından verilir.
Milletlerarası Yatırım Anlaşmazlıklarının Çözüm Merkezi (“ICSID”) tahkim kurallarına göre, her bir taraf, hakemin reddini gerektiren olayın varlığını öğrenmesinden itibaren derhal itirazda bulunabilir. Bu itiraz, hakemin yeterli niteliklere sahip olmadığı gerekçesiyle yapılabileceği gibi, atandığı sırada gerekli nitelikleri taşımadığı iddiasına da dayanabilir. İtiraz hakkındaki kararı, diğer hakemler vermektedir. Eğer bu hususta oy birliği ile bir karar alınamaz veya itiraz edilen kişi tek hakemse, hakemin reddi konusundaki kararı ICSID İdari Konseyi Başkanı (Dünya Bankası Başkanı) vermektedir.
Herhangi bir tahkim kurumunun tekelinde bulundurmadan, ortaya standart tahkim kuralları koyan Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonu (“UNCITRAL”) Tahkim Kuralları uyarınca, taraflardan biri hakeme itiraz etmek istediğinde, itiraz, itiraz edilen hakemin atandığı veya itiraza konu sebebin öğrenildiği tarihten itibaren on beş gün içerisinde diğer tarafa, itiraz edilen hakeme ve hakem heyetinin diğer üyelerine yazılı olarak bildirilmeli ve itiraz gerekçeli açıklanmalıdır. İtiraz bildiriminin yapıldığı tarihten itibaren 15 gün içerisinde tüm taraflar itirazı kabul etmez veya itiraz edilen hakem görevden çekilmezse, itirazı yapan taraf, bildirimin yapıldığı tarihten başlamak üzere 30 gün içerisinde atama otoritesinden itiraza ilişkin bir karar talep etmelidir. Tarafların itirazı kabul etmesi veya itiraz edilen hakemin görevden çekilmesi, itiraz gerekçelerinin geçerliliğinin kabulü anlamına gelmemektedir.
Hakemin Reddi Sebepleri
ICC Kuralları’nda hakemin reddi sebepleri için kesin sınırlar çizilmemiş, tarafsızlık veya bağımsızlık eksikliği iddiası ya da ilgili başka bir gerekçe, genel bir ifadeyle yeterli görülmüştür.
LCIA Kuralları’nda da benzer şekilde genel bir yaklaşım benimsenmiş olup, hakemin tarafsızlığı veya bağımsızlığı konusunda makul şüphe uyandıran durumların varlığı, reddi için yeterli sayılmıştır. Buna ek olarak, LCIA Mahkemesi, hakemin tahkim anlaşmasını kasıtlı olarak ihlal etmesi; taraflar arasında adil ve tarafsız hareket etmemesi; tahkim yargılaması sürecinde makul düzeyde etkinlik, özen ve profesyonellik göstermemesi veya yargılama sürecine katılmaması durumlarında resen hakemin reddine karar verebilir.
ICSID Kuralları’nda ise hakemin sahip olması gereken niteliklerin (Bkz. ICSID Kuralları md. 14(1)) açıkça eksik olduğunu gösteren herhangi bir olgunun, hakemin reddine sebep olabileceği hüküm altına alınmıştır.
UNCITRAL Tahkim Kurallarında, hakeme, atanma olasılığı ile ilgili olarak başvurulduğundan, hakemin tarafsızlık ve bağımsızlık konusunda haklı şüpheler doğurabilecek herhangi bir durumu açıklaması gerektiği belirtilmiştir. Bu kapsamda, özellikle haklı şüphelerin varlığı veya oluşabilme riskinin bulunması halinde, hakemin konuya ilişkin açıklama yapması gerekmektedir.
IBA Kuralları Kapsamında Bir Değerlendirme
Bir hakem itirazı söz konusu olduğunda dikkate alınan soft law kaynaklarından belki de en önemlisi, hakemler ile tarafların olası çıkar çatışmalarına yönelik standartların ele alındığı Milletlerarası Barolar Birliği Rehberidir (“IBA Rehberi”). IBA Tahkim Komitesi tarafından hakemlerin ne zaman çekilmeleri gerektiği ve ne zaman açıklama (disclosure) yapmaları gerektiğine ilişkin yayınlanan bu rehberin genel amacının uygulamada tutarlılığı sağlamak ve gereksiz itirazlar ile hakemlerin çekilmesi veya görevden alınmasını önlemek olduğunu söylemek mümkündür. Bu bağlamda rehberde, hakemlerin görev alıp alamayacakları veya açıklama yapmalarının gerekip gerekmediği konusunda dört ana kategori belirlenmiştir. Bu kategoriler:
Yeşil Kategori : Hakemin görev almasının kesinlikle kabul edilebilir olduğu, açıklama yapmasının gerek olmadığı durumlar;
Turuncu Kategori : Hakemin belirli bir durum nedeniyle tarafsızlığı veya bağımsızlığı konusunda şüpheye yol açabilecek durumların varlığı ve bu nedenle açıklama yapmasının gerektiği durumlar,
Kırmızı (Feragat Edilebilir) Kategori : Hakemin tarafsızlığı veya bağımsızlığı ile ilgili ciddi şüphelerin var olduğu ancak bunun taraflar tarafından bilindiği ve açıkça kabul edildiği durumlar;
Kırmızı (Feragat Edilemez) Kategori : Hakemin tarafsız veya bağımsız olmasının mümkün olmadığı ve tarafların da feragat edemeyeceği durumlar olarak ayrılmıştır.
Rehberde, hakemin tarafsız veya bağımsız olamayacağı konusunda herhangi bir şüphesinin bulunması; üçüncü bir şahsın makul somut gerekçelerle hakemin tarafsız veya bağımsız olamayacağı kanaatinde olması; hakemin kırmızı (feragat edilemez) kategorisinde belirtilen bir durumda olması veya hakemin kırmızı (feragat edilebilir) kategorisinde belirtilen bir durumda olması ve tarafların bu konuda mutabık kalamaması halinde hakem görevi kabul etmemeli veya görevden çekilmelidir.
IBA Rehberi’nde hakemin açıklama yapmasının gerektiği durumlar ise yukarıda belirtilen kategoriler kapsamında incelenmiştir. Yeşil kategoride örneğin hakemin bir tarafa daha önce hizmet verdiği; başka bir hakem veya taraflardan birinin avukatıyla daha önce sözleşme yaptığı veya hakemin daha önce hukuki görüşünü açıkça ifade etmiş olduğu durumlar yer almaktadır. Turuncu kategoride ise, hakemin taraflardan birine aktif olarak hizmet veriyor olması; hakemin tahkim sürecini yöneten kurumda bir pozisyona sahip olması veya hakemin taraflardan herhangi birinin bağlı olduğu kuruluşu üzerinde kontrol sahibi bir yetkiyi haiz olması durumları yer almaktadır. Normal koşullar altında hakemin reddini gerektiren ancak tarafların anlaşması halinde hakemin görevine devam edebileceği Kırmızı (Feragat Edilebilir) kategoride, hakemin dava konusu uyuşmazlık ile doğrudan bir ilişkisinin bulunması; hakemin dava konusu uyuşmazlıktan doğrudan veya dolaylı olarak bir çıkarının bulunması veya hakemin taraflardan herhangi birisi üzerinde doğrudan veya dolaylı bir etkisinin bulunması halleri bulunmaktadır. Hakemin hiçbir hal ve koşulda görevine devam edemeyeceği ve reddinin zaruri olduğu durumlar ise Kırmızı (Feragat Edilemez) kategori altında incelenmiş ve bu kapsamda, hakemin, kendisini atayan taraf için danışmanlık yapması ve bundan mali kazanç sağlıyor olması; hakemin bir tarafın yasal temsilcisi olması veya onunla özdeşleşmiş bir kişi olması veya hakemin taraflardan herhangi birini doğrudan kontrol ediyor olması hallerinde hakemin görevine devam edemeyeceği belirtilmiştir.
IBA Rehberi, milletlerarası tahkimde hakemlerin tarafsızlığı ve bağımsızlığına ilişkin genel standartları belirleyerek taraflara yol göstermeyi amaçlamakta olup, rehberin mutlak bağlayıcı bir düzenleme olarak kabulü mümkün olmasa da uygulamada sıklıkla başvurulan soft law niteliği sayesinde sıkça kullanılagelen bir kaynak olduğunu söylemek mümkündür. Tabii ki, uygulamada ortaya çıkan her olaya özgü somut koşullar nedeniyle katı kuralların veya genel standartların mutlak surette uygulanması adil bir sonuç doğurmayacaktır. Bu kapsamda, hakemin tarafsızlığı ve bağımsızlığına gölge düşürecek bir çıkar çatışmasının teorik olarak mevcut olduğu varsayılan durumlarda, olayın somut koşulları değerlendirilerek fiili bir tarafsızlık veya bağımsızlık sorunun bulunup bulunmadığı tetkik edilecektir.
LCIA Tarafından Yayımlanan Hakem İtirazı Kararları Kapsamında Değerlendirme
Şeffaflık ilkesi doğrultusunda hakem itirazlarına ilişkin itirazlara dair verilen kararları belirli aralıklarla yayınlamakta olan LCIA, 1996-2010 yılları arasındaki 28 hakem reddi kararına ilişkin özetleri içeren ilk yayınını 2011 yılında yapmış, sonrasında ise 2010-2017 yılları arasında verilen 32 hakem reddi kararının özetlerini çevrimiçi erişime açmış, en son olarak ise Aralık 2024’te 24 ek hakem reddi kararını daha yayımlamıştır. Bu girişim, uygulamacılar ve araştırmacılar için LCIA’nın hakem reddi süreçlerine dair önemli bir kaynak sunmaktadır.
2024 Aralık ayında yapılan son yayın, LCIA’in usuli şeffaflığa verdiği önemi bir kez daha vurgularken, hakem reddi mekanizmasının etkinliğini de ortaya koymaktadır. Hakem reddi kararlarının ardındaki gerekçeleri daha iyi anlamaya olanak tanıyan bu özetler, tahkim yargılamalarında öngörülebilirliği artırarak kuruma duyulan güveni pekiştirmektedir.
Kurumsal tahkim kuralları ve soft law eksenindeki kuralların somut uyuşmazlıklarda nasıl ele alındığını ve hangi durumlarda hakemlere yönelik itirazların kabul edildiğini veya reddedildiğini anlamaya yönelik önemli bir perspektif sunmakta olan LCIA kararlarından 2024’te yayınlananlar üzerinde yaptığımız inceleme neticesinde, LCIA tarafından 2017-2022 yılları arasında yayımlanan 24 adet hakem itirazı kararından yalnızca 2’sinin kabul edilmiş olması, tahkim süreçlerinde hakem itirazlarının istisnai olarak kabul edildiğini göstermektedir.
Örneğin, 2024’te yayınlanan kararların birisinde (Bkz. 2019 Tarihli Karar No.14) LCIA Mahkemesi, bir hakemin davacı tarafın uzmanı ile bağlantılı olduğu iddiasına dayalı bir itirazı değerlendirmiştir. Yapılan incelemede, söz konusu uzmanın, hakemin avukatlık yaptığı hukuk bürosu tarafından başka bir tahkim davasında görevlendirildiği tespit edilmiştir. Ancak, hakemin doğrudan uzmanı seçmediği, uzman ile geçmişte herhangi bir iş birliği yapmadığı ve ilgili davalardaki uzman raporlarının tamamen farklı konuları ele aldığı belirlenerek, hakemin tarafsızlığına gölge düşürecek bir bağ bulunmadığı sonucuna varılmış ve itiraz reddedilmiştir. Somut olayda hakem başlangıçta istifa etme eğiliminde olup, tarafların uzman değişikliğine karar vermeleri neticesinde istifa etmekten vazgeçmiştir. Hakemin uzmanla ilişkisini açıklayarak ve gerekirse istifa etmeye hazır olduğunu belirterek izlediği bu tutum ise, LCIA Mahkemesi tarafından şeffaflık açısından olumlu bir unsur olarak değerlendirilmiştir.
Benzer şekilde, önceki davalarında çeşitli konularda kesin görüşler bildirdiği iddiasıyla bir hakeme yapılan itirazda, LCIA Mahkemesi, tarafların benzer davalar için aynı hakem heyetini atamayı kabul etmeleri halinde, hakemlerin ilk davada benzer meseleler hakkında karar vermesinin doğal bir sonuç olduğu kanaatine varmıştır. İtiraz eden tarafın, kimse kendi davasının yargıcı olamaz (nemo iudex in causa sua) ilkesine dayanarak yapmış olduğu, hakemin kendi tutumunu değerlendirmesi gerektiğine ve bunun tarafsızlığını etkileyeceğine yönelik talepler, LCIA Mahkemesi tarafından mutlak bir tarafsızlık kaybı olarak değerlendirilmemiştir. Bu bağlamda, hakemin tarafsızlığına aykırılık teşkil eden bir durum olmadığına hükmedilmiştir (Bkz. 2021’de Verilen Karar No 21).
Yukarıda yer alan kararlar ile de görüldüğü olduğu üzere LCIA’in bu konuya yaklaşımı, bir bağlantının var olması, tek başına bir hakemin azledilmesi için yeterli olmadığı yönündedir. Diğer kararlar ile birlikte inceleme yapıldığında, hakemin bir tarafı temsil etmesi durumunda dahi ilgili durumu taraflara açıklayarak ve LCIA Mahkemesi’ne bildirerek gerekli incelemeyi yapması halinde hakemin bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin şüphenin oluşmayacağı kabul edilmiş olup, bu tutum yukarıda yer alan kategoriler ile de örtüşür niteliktedir. Hakemin taraflardan birinin avukatlarının da üyesi olduğu mesleki kuruluşlara veya derneklere üye olması veya taraflara bildirmeksizin konferans veya etkinliklerine katılmış olmasında da yine tarafsızlık ve bağımsızlık açısından şüphe uyandıran bir durum bulunmadığı değerlendirmesinde bulunulmuştur.
Öte yandan, LCIA tarafından 2024 Aralık’ta yayınlanan kararlar arasında yaptığımız inceleme ile kabul edildiğini tespit ettiğimiz iki itirazın ilkinde, itirazın konusunu taraf ile hakemin önceden bir istihdam ilişkisi bulunması; taraflardan biri ile derdest bir davasının bulunması; tarafların avukatlarından biriyle düzenli ve devam eden akademik projelerde yer alması; davalı tarafından düzenlenen etkinliklerde katılımcı ve konuşmacı olarak yer alması ile bu durumlardan bazılarının hakem tarafından açıklanmamış olması oluşturmaktadır. Yukarıda yer alan haller tek başlarına bir itiraz sebebi oluşturmasa da, LCIA Mahkemesi tarafından kabul edilen odur ki, bu hallerin meydana getirdiği öznel endişelerin objektif olarak makul olduğu noktada haklı şüphe oluşmaktadır. Örneğin hakemin kariyerinin büyük bir bölümünün taraflardan biri ile geçirmiş olması ve aynı yönde devam eden kariyeri LCIA Mahkemesi tarafından üçüncü bir kişinin bakış açısı dikkate alındığında bağımsızlık ve tarafsızlık noktasında haklı şüpheler doğurmaktadır (Bkz. Karar No. 3).
LCIA Mahkemesi tarafından kabul edilen diğer itirazda ise, reddi istenen hakemin, tahkim yargılamasına konu olan bazı sözleşmeleri hazırlayan hukuk firması için yaklaşık 8 yıl boyunca danışmanlık yapmış olması; hakemin hukuk firması ile sıkça etkinlikler düzenlemiş olması; nitekim yine aralarında iş yönlendirmelerinin mevcudiyeti ve diğer tüm hususlar değerlendirilerek, taraflarca uyuşmazlığa konu hususta etkisi olduğu iddia edilen hukuk firması ile hakemin arasındaki bu ilişkinin şüphe uyandırdığı yönündedir. Zira taraflardan birinin, hakemle ilişkisi bulunan hukuk firması hakkında öne sürmüş olduğu iddialar sebebiyle hukuk firmasının faaliyetlerinin heyet önüne getirileceği ve heyet tarafından bir değerlendirme yapılması gerekeceği ortadadır. Uyuşmazlığa konu hukuk firmasının uyuşmazlık ile pek bir ilgisinin olmaması ihtimaline rağmen hakem ile hukuk firması arasındaki ilişki ve bu ilişkinin göstergeleri LCIA Mahkemesi tarafından itirazın kabulü kararı için yeterli görülmüştür (Bkz. Karar No. 19).
LCIA Mahkemesi verilen bu kararlarda özetle, tarafları aynı hakem heyetini farklı tahkimlerde atamayı kabul ettikleri takdirde bu durumun getirdiği riskleri de kabul etmiş sayılacakları; bir hakemin taraflardan birini daha önceden temsil etmiş olması durumunda, hakemin bunu açıklayarak gerekli bildirimleri yapmış olmasının şüphenin önüne geçebileceğini; hakemlerden birinin bir tarafla yakın olmasının (etkinliklere katılması vb.) başlı başına bir itiraz sebebi olmayacağı ve somut olay özelliklerine göre bir değerlendirme yapılması gerektiği ortaya konulmuştur. Ayrıca, LCIA Mahkemesi, tahkim heyetinin usule ilişkin geniş takdir yetkisini de göz önünde bulundurarak, salt usuli sebeplere (hakemin süre uzatımı kabul etmemesi vb.) dayanarak yapılan itirazların, itiraza sebep olan ön yargıların somut bir şekilde ispatlanmadığı sürece başarısızlıkla sonuçlanacağını vurgulamıştır.
Yayımlanan Kararlar Işığında Kabul ve Ret Kriterleri
LCIA tarafından kabul edilen iki itiraz incelendiğinde (Bkz. Karar no. (3) ve (19)), hakemin daha önce taraflardan birinin hukuk işlerini yürüten bir hukuk bürosunun çalışanı olduğu ve bunun açıklanmadığı gibi ciddi menfaat çalışmalarının söz konusu olması halinde; hakemin daha önceden belirli meseleler hakkında karar beyan etmiş olduğu veya önyargılı yorumlarda bulunduğu sebepleriyle hakemin tarafsızlığı özelinde makul şüphe uyanması durumunda; yayımlanan 3 numaralı kararda görüldüğü gibi hakem ile ilgili taraf arasındaki profesyonel bağlantıların açıklanmadığı veya 19 numaralı karara konu olduğu üzere hakem ile taraf arasındaki görüşmelerin açıklanmadığı hallerde; hakemin gerçek anlamda tarafsız olarak nitelendirilemediği ancak makul ve bilgili bir gözlemcide, hakemin tek taraflı olduğuna dair şüphe uyandırdığı durumlarda hakem itirazları makul ve yerinde görülerek itirazlar kabul edilmiştir.
Öte yandan, kabul edilmeyen itirazlar dikkate alındığında ise, hakemlerin tahkim yargılamasında (Bkz. 2 numaralı kararda taraflardan birinin hakemin dosyanın iki aşamalı olarak görülmesi (bifurcation), takvimin belirlenmesi ve masraflar için teminat talebi gibi konulardaki kararlarına itiraz edilmiş, ancak LCIA tarafından bu konular hakemin takdir alanı içerisinde görülmüştür) sahip oldukları geniş takdir yetkisinin varlığı; hakemlerin vermiş olduğu kararların hukuki veya fiili olarak yanlışlığına ilişkin itirazlarda LCIA’in inceleme yapma görevinin bulunmaması; hakemlerin, tahkime konu davanın belirli noktalarında görüşler ifade etmeleri (örneğin 1 numaralı kararda, hakem, taraflardan birinin “delil sunma konusunda zorluk yaşayacağını” ifade etmiş, ancak hakemin bunu nihai bir görüş olarak belirtmemesi sebebiyle LCIA tarafından yerinde bir itiraz olarak kabul edilmemiştir); hakemin bir tarafın lehine veya aleyhine karar vermesinin, tek başına itiraz sebebi olarak kullanıldığı hallerde itirazlar yerinde ve makul bulunmamış olup reddedilmiştir.
LCIA’in hakemin reddi yönündeki itirazlara tutumu incelendiğinde, mahkemenin tahkim sürecinin istikrarını ve etkinliğini koruma konusunda oldukça hassas davrandığı görülmektedir. Özellikle 13 numaralı kararda, hakemlerin vermiş olduğu usuli kararlara ilişkin yapılan itirazlar karşısında hakemlerin geniş takdir yetkisinin altı çizilmiş ve yalnızca tarafların memnuniyetsizliğine dayalı salt usuli itirazların kabul edilemez olduğu belirtilmiştir. Bu durum, tahkim sürecinde hakemlerin yetki alanının korunmasına ve usuli kararlara gereksiz müdahalenin önlenmesine yönelik bir yaklaşım benimsendiğini göstermektedir. Benzer şekilde, 17 numaralı kararda LCIA, tarafların dava süreci boyunca ortaya çıkan şikayetlerini biriktirerek, bu şikayetleri topluca sonradan bir itiraz mekanizmasına dönüştürmesine izin vermemiştir. Bunun yerine, itirazların zamanında ve süreç içinde yapılması gerektiğini açıkça ortaya koyarak, tahkim sürecinin kesintiye uğramadan ilerlemesini sağlamayı amaçlamıştır. Bu karar, yalnızca sürecin verimliliğini korumakla kalmayıp, aynı zamanda tarafların tahkim prosedürünü suistimal etmesini engelleyen bir sınır çizmiştir.
Sonuç
LCIA’in içtihatları, tahkim sürecinin etkinliği ve düzeninin korunması açısından belirli ilkeler çerçevesinde şekillenmektedir. LCIA Mahkemesi'nin genel yaklaşımı incelendiğinde, hakemlerin verdiği kararlardan tarafların memnun olmamalarının tek başına bir itiraz gerekçesi oluşturamayacağı yönünde istikrarlı bir tutum sergilediği görülmektedir. Bazı durumlarda, taraflar tarafından verilen kararların gerekçelerinin yetersiz olduğu veya hakemlerin tüm hususlara değinmediği iddiasıyla itirazlar ileri sürülmüştür. Ancak LCIA, bu yöndeki itirazları reddederek, itiraz mekanizmasının tahkim sürecini baştan sona gözden geçirme amacıyla kullanılmasına izin vermediğini ortaya koymuştur.
Hakem itirazlarının ele alınma biçimi ve hangi durumların haklı gerekçelere dayandığını anlamak açısından önemli bir rehber niteliğini haiz LCIA tahkim itirazlarına karşı verilen karar özetleri, tahkim yargılama sürecinde taraflara yol haritası sunarak benzer durumlar için çerçeve oluşturmaktadır. Aynı zamanda LCIA’in tahkim yargılamasına ilişkin anonimleştirilmiş hakem itirazı kararlarını yayınlaması, uluslararası tahkim alanında şeffaflığı ve hesap verilebilirliği artıran önemli bir adımdır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde hakeme karşı yapılan itirazların, tahkim yargılaması neticesinde verilen kararlara karşı taraflara tanınmış bir kanun yoluna başvuru hakkı niteliğinde olmadığını da belirtmek gerekir. Zira, hakemlere yönelik itirazların başarılı olabilmesi ve kabulü, hakemin tarafsızlığı ve bağımsızlığı konusunda makul ve somut şüphe uyandırması ve bu hususun açık deliller ile ispatlanmış olmasına bağlıdır. Spekülatif olarak değerlendirilebilecek veya taktiksel nitelikteki itirazların ise LCIA tarafından reddedilme olasılığı yüksek görünmektedir.
Av. Dr. Ömer KESİKLİ
Av. Çağla BARUT
Bizimle temasa geçin