Haberler & Bilgiler
Yargıtay Kararları Işığında Tahkim İradesinin Varlığının Yorumlanması

(Tahkim ile Birlikte Devlet Yargısının Öngörüldüğü Tahkim Anlaşmalarında Tahkim İradesinin Varlığının Yorumlanması Çerçevesinde Yargıtay’ın Yaklaşımı)

Bilindiği üzere, tahkim, tarafların anlaşmasına dayanan ve bu şekilde devlet yargısı yerine, uyuşmazlık özelinde tecrübe sahibi kişi/kişilerin yapacağı bir yargılama faaliyeti neticesinde uyuşmazlık çözümünü öngören bir yoldur. Böylece, uyuşmazlık çözümünde devlet yargısının yetkili olduğu kuralı tarafların anlaşmaları ile bertaraf edilmiş olmaktadır. Ancak tahkim anlaşmasının tabi olduğu şekil, özel yetki, tahkime elverişlilik gibi birçok “geçerlilik şartı”nın yanında belki de en önemli unsur tahkim iradesinin varlığı ve geçerliliğidir.

Tahkim anlaşmasının hükümsüzlüğü başlığı altında ele alınan ve uygulamada sıklıkla yargı kararlarına konu olan tahkim iradesinin varlığı ve geçerliliği hususu, tahkim itirazının değerlendirilmesinden, hakem kararlarının iptali veya tanınması ya da tenfizi prosedürüne birçok aşamada inceleme konusu olmaktadır. Bununla birlikte, tahkim iradesinin varlığı konusunda taraf iradelerinin mahkemelerce hangi yönde yorumlandığı, tahkimin desteklenmesini de yakından ilgilendiren bir durumdur. Bu anlamda özellikle uygulamada sıklıkla görülen tahkim şartı içinde yetkili mahkemenin de belirlendiği alternatif tahkim şartları ve uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenemediği takdirde mahkemeye başvurulacağını ifade eden kademeli tahkim anlaşmaları ön plana çıkmaktadır. Bu durumda tahkim anlaşmasının geçerli olup olmadığına karar vermek gerekecektir.

Yargıtay yakın zamana kadar verdiği kararlarda çoklukla tahkim şartının yanında yetkili mahkemenin de belirlenmesi halinde tahkim iradesinin açık ve tereddütsüz olmadığına karar vermekteydi. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2007/2680, K. 2007/4137 sayılı ve 18.06.2007 tarihli kararında, “Esasen bir davanın hakemde görüleceğine dair hakem sözleşmesinin veya bir sözleşmeye eklenen tahkim şartının geçerli olabilmesi için ortaya konan tahkim iradesinin hiçbir tereddüde yer vermeyecek biçimde kesinlikte olması zorunludur. Oysa, sözleşmenin tahkim şartının düzenlendiği bölümünde, başlangıçta uyuşmazlığın tahkimde görüleceği belirtilmesine rağmen, sözleşmedeki teknik şartlar 10. maddesinde "sonuçta ihtilafın mahkemelerde çözümleneceği" açıklanmıştır. Bu haliyle ortada kesin bir tahkim iradesinin varlığından da söz edilemeyeceğinden hakemlerce dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmelidir.” şeklinde hüküm kurmuştur. Yine benzer şekilde, tahkim şartı ile birlikte yetkili mahkemenin belirtildiği uyuşmazlık çözüm hükmünün mahkemelere yetki tanıdığı açıkça ifade olunmuştur. (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin E. 2009/1438, K. 2009/2153 sayılı ve 13.04.2009 tarihli kararından: *“Taraflar, yaptıkları sözleşme ile uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesini kararlaştırabilirler. Ancak, tahkim iradesinin hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve kesin olması gerekir. Uyuşmazlığın hakemde çözümlenmesi öngörüldüğü halde aynı sözleşmede yetkili mahkeme de belirtildiğinden kesin bir tahkim iradesinden söz edilemez. Mahkemelerin ihtilafı çözmesi gerektiğinden, mahkemece tahkim itirazının reddi ile işin esasının incelenip davanın sonuçlandırılması gerekir.”*) Yargıtay 15. Hukuk Dairesi daha yeni bir kararında, tarafların tahkim şartından sonra, otuz gün içinde tahkim yoluyla çözüm sağlanamaması halinde İstanbul Mahkemeleri ve İcra Dairelerini yetkili kılan anlaşmasını da, “uyuşmazlığın çözümünde tek yetkili olarak hakem heyetinin kabul edilmediği, taraflara mahkemede de dava açma yetkisi verildiği” gerekçesiyle geçersiz saymıştır (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, E. 2015/2198 K. 2015/2758, 22.05.2015).

Esasen, tarafların ilk derece yargı mercii olarak tahkime, tahkim kararından memnun kalmadıkları takdirde ise kararın esastan incelenmesini mümkün kılacak şekilde ikinci derece yargılama mercii olarak devlet mahkemelerine gidebileceklerini öngören bir tahkim kaydının, tarafların tahkime gitmek ve aralarındaki uyuşmazlığa ilişkin olarak hakem heyetinin esastan karar vermelerini sağlamak konusundaki iradelerini yansıtmadığı kabul edilmektedir. Bu noktada, devlet yargısını hakem heyetinin kararını düzeltmek üzere bir üst yargı mercii olarak belirleyen (kademeli) tahkim şartları ile mahkemelerle hakemleri birbirlerine alternatif yargı mercii olarak belirleyen (seçimlik) tahkim anlaşmalarını ayırt etmek gerekmektedir. Kademeli tahkim anlaşmaları tarafların tahkime gitmek konusundaki iradelerini tam olarak yansıtmadıkları gerekçesiyle “hükümsüz” olarak kabul edilirken, seçimlik tahkim anlaşmaları, tahkim iradesinin varlığı yanında taraflara devlet yargısına da gitmek konusunda imkân sağlamaktadır.

Bu açıdan aşağıda ele alacağımız kararlar Yargıtay’ın tahkim iradesinin “açık ve tereddütsüz” biçimde ortaya konması gerekliliğini farklı bir şekilde yorumlamaya başladığını da göstermektedir. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi yukarıda yer verdiğimiz kararlar ile aynı dönemde verdiği bir kararda şu tespitlerde bulunmuştur: “Taraflarca imzalanan sözleşmenin 32. maddesinde de “Anlaşmazlıkların çözümü” düzenlemesine yer verilerek “4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının 1. nolu bendinde sayılan hallerin dışındaki tüm durumlarda bu sözleşme ve eklerinin uygulanmasından doğabilecek her türlü anlaşmazlığın çözümünde Ankara Mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkili olacağı" vurgulanmıştır. Devamla 32.2 maddede 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının 1.nolu bendinde belirtilen hallerin varlığında ... ihtilafın 21.06.2001 tarih ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümlerince uyuşmazlığın çözümleneceği belirtilmiştir. Maddenin devamında hakemlerin seçim usulü açıklanmış, anlaşmazlığın esasına ilişkin maddi hukuk kuralları Türk hukukuna tabi olacaktır, dil Türkçe, tahkim yeri Ankara ve yetkili Mahkeme Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi olacak denilmiştir. Bu maddedeki mahkeme belirlemesi 4686 sayılı kanunun 3. maddesindeki açıklamalara uygun şekilde yapılmış bir tespittir.” Buna göre, tarafların yetkili mahkemeyi belirlemeleri, tahkimde yardım ve denetim faaliyetini gerçekleştirecek yerel mahkemelerin yer itibariyle yetkisini düzenleyen 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun (MTK-RG. 05.07.2001/24453) 3. maddesi kapsamında değerlendirilmiştir. Oysa, MTK’nın 3. maddesi, tarafların tahkimde yardım ve denetim faaliyetini gerçekleştirecek mahkemeyi belirlemelerine imkan sağlamamaktadır. Ancak Yargıtay yine de, yerel mahkemeyi belirlemenin tahkim iradesini ortadan kaldırmadığına hükmederek tahkim anlaşmasını geçerli saymıştır.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2019 yılında verdiği başka bir kararda ise, tahkim şartı öngörüldükten sonra, “tahkim kurullarının bu görevi yapmasının mümkün olamadığı halde …. Mahkeme ve İcra Müdürlüklerinin yetkili olduğu”nu düzenleyen ek sözleşme hükmü uyarınca tahkim iradesinin şüpheye ve karışıklığa yer vermeyecek derecede açık olup olmadığını, bu minvalde tahkim anlaşmasının geçerli olup olmadığını incelemiştir. Anılan kararda Yargıtay, “Görüleceği gibi ek sözleşmedeki düzenleme de tahkim iradesinden açıkça vazgeçilmemiş, istisnai olarak F1 tahkim kurullarının bu görevi yapmasının mümkün olamaması halinde ... Mahkeme ve İcra Müdürlüklerinin yetkili olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle taraflar arasındaki tahkim anlaşmasının geçerli olduğunun kabulü gerekeceğinden mahkemece davacının bu sebebe dayalı iptâl talebinin reddi ile diğer sebeplere dayanan iptâl taleplerine ilişkin iddialarının incelenmesi gerekirken davanın kabulü ile hakem kararının iptaline karar verilmesi doğru olmamış bozulması gerekmiştir.” şeklinde karar vermiştir. (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, E. 2019/2824, K. 2019/5139, 12.12.2019).

Son olarak dikkat çeken başka bir karar de yine Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2015 yılında verdiği bir karardır. Karara konu olayda yine tahkim anlaşmasının yanında devlet yargısına şu şekilde yetki tanınmıştır : “Taraflar arasında akdedilen 13.05.2008 tarihli sözleşmenin 24. maddesinde, bu sözleşmenin uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların hakem marifetiyle çözümleneceği, taraflarca seçilen hakemlerin üçüncü hakemi seçeceği ve bu kurulun vereceği kararın geçerli olacağının, hakemlerin ... Birliği üyesi olacakları ve hakem ücretlerinin taraflarca eşit olarak paylaştırılacağı açıklandıktan sonra hakem yoluyla çözümü mümkün olmayan uyuşmazlıklarla, sözleşme ve eklerinde belirtilen durumlarda ... Mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkili olduğu ifade edilmiştir.” Yargıtay ise şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Sözleşmenin bu hükmü dikkatlice incelendiğinde taraflar arasında bir ihtilâf doğduğunda bu ihtilâfın hakem kurulunca çözümlenmesi konusunda iradelerinin birleştiği anlaşılmaktadır. Hakem yoluyla çözümü mümkün olmayan uyuşmazlıklarla, sözleşme ve eklerinde belirtilen durumlarda ... mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkili olduğuna ilişkin düzenleme hakem şartının kesin olma özelliğini ortadan kaldırmamaktadır. Bu düzenleme, niteliği itibariyle hakem yargılamasına konu edilemeyecek işlerle, hakem yargılamasına konu edilse bile hakem kurulunca yapılamayıp yalnızca mahkemece yapılacak işler (taraflarca üzerinde anlaşılamayan hakemin seçimi, hakem kuruluna mahkemenin yardımına ilişkin usûlde olduğu gibi) bakımından yetkili mahkemenin tayinine ilişkin bir yetki şartı olarak değerlendirilmelidir. Bu şekliyle değerlendirme yapıldığında, sözleşmenin 24. maddesinde düzenlenen hakem şartının kayıtsız, şartsız ve açık olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

Bu karar, tarafların tahkim şartı yanında yetkili mahkemeyi de belirlemeleri halinde, tahkim iradesinin varlığına hükmetmek bakımından Yargıtay’ın değişen yaklaşımını ortaya koyan önemli bir karardır. Zira, somut olayda, “hakem yoluyla çözümü mümkün olmayan” hususlar, hakemlerin yetkisini aşan ve gerek MTK, gerekse yabancılık unsuru taşımayan tahkimlerde uygulama alanı bulan Hukuk Muhakemeleri Kanunu (RG. 04.02.2011-27836) m. 407 vd. hükümlerde düzenlenen hükümler dahilinde ancak devlet yargısı tarafından gerçekleştirilebilecek ihtiyati tedbir, hakem seçimi, delillerin toplanması vb. konulara şeklinde yorumlanmıştır. Bu açıdan adeta devlet yargısının tahkimi tamamlayıcı rolünün ön plana çıkarıldığı görülmektedir. Dolayısıyla, önceki kararlarla birlikte ele alındığında, bu karar sonrasında, somut olaydaki tahkim şartında yer alan ifadeler dikkate alınmak kaydıyla, hakemlerin yetkilendirilmesinin yanında devlet yargısını da yetkilendiren anlaşmalarda tahkim iradesinin açık ve tereddütsüz bir şekilde var olduğu sonucuna ulaşmak gerekecektir. Şunu da belirtmekte fayda vardır, yukarıdaki kararların hiçbiri, devlet yargısını bir üst mercii yargı organı olarak kabul eden kademeli tahkim anlaşmalarını ele almamaktadır. Bu nedenle, tahkim iradesinin varlığını tespit eden Yargıtay kararlarının somut olay çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.

@Kesikli Hukuk Bürosu

Bizimle temasa geçin