Haberler & Bilgiler
TBK M.76 Kapsamında Geçici Ödemeler

I.  GİRİŞ

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmesiyle Borçlar Hukukuna dahil edilen “Geçici Ödeme” kavramı, 6098 Sayılı TBK m.76’da düzenlenmiştir. Aşağıda detayları ile yer vereceğimiz işbu kanun maddesinde, geçici ödeme kavramının tanımı yapılmamış ancak ilgili kanun maddesinin ilk fıkrasında hakim tarafından geçici ödemeye hükmolunması için gerekli şartlar belirtilmiş, ikinci fıkrasında ise geçici ödemenin nihai karara etkisi açıklanmıştır.

“III. Geçici ödemeler

*MADDE 76- Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir.*

*Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminata mahsup edilir; tazminata hükmedilmezse hâkim, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine karar verir.”*

Maddenin gerekçesinde ise “Hiçbir sosyal güvenceden yararlanamayacak durumda bulunmakla birlikte, somut olayda uğradığı zararın giderilmesi için acilen parasal bir desteğe ihtiyaç duyan ve tazminat yükümlüsünün, uğradığı zarardan sorumluluğunu hakime sunduğu inandırıcı kanıtlarla ortaya koyan zarar görenlerin korunması denilmek suretiyle geçici ödemenin TBK’da düzenlenme amacı belirtilmiştir.

İşbu yazımızda, TBK m. 76’da düzenlenen geçici ödemenin görülmekte olan davalardaki yeri doktrindeki görüşler ve güncel içtihatlar ışığında incelenecektir.

II.  HUKUKİ NİTELİĞİ

Geçici ödemenin hukuki niteliği konusunda doktrinde farklı görüşler mevcuttur. Bunlardan ilki, geçici ödemeyi 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) m.389 ve devamında düzenlenen ihtiyati tedbirin özel bir türü olarak kabul edilmesi gerektiğinin savunulduğu görüştür. İkincisi, şayet hakim tarafından zarar gören/davacı lehine geçici ödemeye hükmedildi ise ve yargılama sonunda davacı haklı çıktıysa geçici ödemenin geçici tazminattan nihai tazminata dönüşeceğinin savunulduğu görüştür. Pierre Widmer ve Pierre Wessner tarafından savunulan üçüncü görüş ise, geçici ödemenin haksız fiil nedeniyle ortaya çıkan zararın giderilmesi maksadıyla açılan tazminat davası esnasında hükmedilen ve yargılama sonunda hükmedilecek tazminata mahsuben yapılan ödeme olduğu görüşüdür.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13.Hukuk Dairesi’nin 2018/732 Esas, 2018/626 Karar Sayılı ve 27.06.2018 Tarihli ilamında, geçici ödemenin avans niteliğinde olduğu  belirtilmiştir. Yargıtay’ın bazı daireleri tarafından ise geçici ödeme kararının geçici hukuki koruma olmadığı, geçici ödeme kararının ihtiyati tedbir niteliğinde olduğu kabul edilmektedir.

III.  GEÇİCİ ÖDEMEYE HÜKMEDİLEBİLMESİ İÇİN GEREKLİ ŞARTLAR

a)     Derdest Davanın Taraflar Arasındaki Borç İlişkisinden Kaynaklanması

TBK m.76 lafzından, geçici ödeme talebinin ancak görülmekte olan bir davada hakimin önüne gelebileceği, bu yönüyle davacı tarafından ikame edilen davada bir yan talep olduğu anlaşılmaktadır.

Geçici Ödemelere ilişkin hüküm (TBK m. 76), TBK’da haksız fiillere ilişkin düzenlenen bölüm başlığı altında yer almaktadır. Ancak TBK. m. 114/II uyarınca haksız fiillere ilişkin hükümler kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hükümlerine uygulandığından, geçici ödemelere ilişkin hükümler sadece borcun kaynaklarından biri olan haksız fiile özgülenmemiştir. Sözleşmeye aykırılığa dayanan alacak ve tazminat istemlerinde de geçici ödeme hükümlerinden yararlanılabilir. Ancak geçici ödeme kararı verilebilecek ifa talepli davanın para borcuna ilişkin olması gereklidir.

Sebepsiz zenginleşmeye dayalı tazminat istemlerinde, geçici ödeme isteminde bulunma hususunda doktrinde farklı görüşler mevcuttur. Doktrinde bir görüş, kötüniyetli sebepsiz zenginleşen açısından geçici ödemelerin kabul edilebilir olduğu görüşünü savunmaktadır. Diğer bir görüş ise, sebepsiz zenginleşmeyle ilgili hükümlere geçici ödemelere benzer bir norm eklenmesi ya da TBK m.76’ya yapılacak bir eklemeyle kapsama sebepsiz zenginleşme hallerinin de dahil edilmesi gerektiğini savunmaktadır.

Her ne kadar borcun kaynakları açısından bir ayrım söz konusu olsa da, görülmekte olan davada sorumluluk türü (kusurlu/kusursuz sorumluluk) geçici ödeme şartlarının oluşup oluşmadığı hususunda önem arz etmemektedir.

Hâkim tarafından geçici ödemeye hükmedilebilmesi için sorumluluğun yalnızca  TBK nezdinde düzenlenmiş olması da şart değildir. Nitekim işverenin sorumluluğu sonucunda iş kazası geçiren işçinin uğradığı zararın bir kısmı için geçici ödeme kararı verilmesi mümkündür. (Bknz. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2013/15667 Esas ve 2013/20940 Karar sayılı 18.11.2013 Tarihli ilamı: “Dava, iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, iş kazası sonucu yaralanan S. ‘ın malul kalması ile ekonomik açıdan kötü duruma düşen aile fertlerinin temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için Borçlar Kanununun 76. maddesi uyarınca geçici ödeme yapılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.  Mahkemece, 17.06.2013 tarihli tensip tutanağının 11/j maddesi ile Borçlar Kanununun 76. maddesi gereğince davacının davalıların geçici ödeme yapması talebinin kabulü ile 20.000 TL nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.”)

Ticaret Hukuku kapsamında da hâkim tarafından geçici ödemeye hükmedilmesi mümkündür. Örneğin uğradığı haksız rekabet sonucu ekonomik durumu bozulduğu için çalışanlarının bir kısmını işten çıkartmak veya ücretlerini sıkıntı yaratacak kadar azaltmak zorunda kalacak bir şirketin de geçici ödeme isteyebilmesi mümkündür.

TBK m.76 kapsamında davaya konu zarar türleri arasında herhangi bir ayrım yapılmamış olduğundan, geçici ödemelerin manevi zararlara ilişkin davalarda da gündeme gelmesi mümkündür. Nitekim manevi tazminat istemlerine ilişkin olarak geçici ödemeye hükmolunan kararlar da mevcuttur. (Bknz. Ankara 4.İş Mahkemesi 2014/1413 Esas 13.11.2014 Tarihli Tensip Tutanağı: Davanın TBK 76.maddesi kapsamında talebinin kabulü ile 25.000 TL maddi, 25.000 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya geçici olarak ödenmesine”  Bknz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2013/20608 Esas,  2014/4744 Karar ve 31.3.2014 Tarihli İlamı: *BK. 76. maddesi gereğince geçici ödeme talebinin kabulü ile davacı Hakan Sağlam için 30.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi diğer davacılar için 5.000,00′er TL manevi tazminata…)

b)    Davada Zarar Gören Tarafından Geçici Ödeme Talebinde Bulunulması

TBK m. 76 uyarınca hâkim tarafından geçici ödemeye karar verilebilmesi için mutlaka zarar görenin geçici ödeme talebinde bulunması şarttır. Hâkim re’sen geçici ödemeye karar veremez. Zarar gören, gerçek kişi veya tüzel kişi olabilir.

Zarar gören dava açmadan geçici ödeme talebinde bulunamayacak olup, dava dilekçesi ile birlikte yahut davanın kesinleşmesine kadar ancak tüm koşulların oluşmuş olması ve geciktirilmemesi koşuluyla (Doktrinde tüm koşullar oluşmasına rağmen talebin geciktirilmesi durumunda hâkimin ekonomik gerekliliğin oluşmadığı hususunda kanaate varmasının gündeme gelebileceği savunulmaktadır.)[[10]](file:///C:/Users/Asus/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/Content.Outlook/OT6E50TI/Gec%CC%A7ici%20O%CC%88demeler%20Rev-01%2020201001.docx#_ftn10) davanın her aşamasında geçici ödeme talebinde bulunabilir.

Zarar görene yapılan geçici ödeme zararı bertaraf etmediyse, talep hâkim tarafından reddedildiyse veyahut şartların oluşmaması sebebiyle talep reddedilmiş ise, geçici ödeme yasal şartlarının yargılama devam ederken oluşmuş olması halinde yargılama devam ederken de zarar gören tarafından yeniden ek geçici ödeme talebinde bulunulabilir.

c)     Geçici Ödeme Talebinde Bulunan Zarar Görenin İnandırıcı Kanıtlar Sunması

Geçici ödeme talebinde bulunan zarar gören, zararıyla ve zarar görme sebepleriyle ilgili inandırıcı kanıtlar sunmakla yükümlüdür. Zarar görenin ispat yükümlülüğü TBK m.76/I’de “inandırıcı kanıtlar sunma” kriteri olarak belirlenmiştir. İhtiyati tedbir hükümleri kıyasen uygulandığında tedbir talep edenin davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorunda olduğu düzenlemiş olduğundan doktrinde ispat ölçütünün yaklaşık ispat olduğu görüşü mevcuttur. Ancak bunun aksi yönde, kanıtların yaklaşık ispat ölçütünden daha inandırıcı olmasının arandığı ve hâkimde oluşacak kanaatin derecesinin ihtiyati tedbire göre arttırılması gerektiğini savunan görüşler de mevcuttur.

Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin 2017/167 Esas, 2017/148 Karar Sayılı ve 18.12.2017 Tarihli ilamında: “Hakim iddiaların inandırıcılığı konusunda kuşkuya düşerse geçici ödeme talebini kabul etmemeli veya ödemenin miktarını minimum düzeyde tutmalı” demek suretiyle inandırıcılıkta kuşkuya düşülmesi halinde ödeme miktarının minimum düzeye indirilerek geçici ödemeye hükmedilebileceği belirtilmiştir.

d)    Geçici Ödeme Talep Eden Zarar Görenin Ekonomik Durumunun Geçici Ödemeyi Gerekli Kılması  

Hâkim tarafından geçici ödemeye hükmedilmesi için TBK m.76 kapsamında gerekli şartlardan biri de zarar görenin ekonomik durumunun kendisine geçici ödeme yapılmasını gerektiriyor olmasıdır. Burada önemli olan husus, zarar verici davranış ile zarar görenin ekonomik durumunun geçici ödemeyi gerektirmesi arasında uygun illiyet bağının bulunması gerektiğidir.

Zarar görenin ekonomik durumunun geçici ödemeyi zaruri kıldığını gösterir, bu hususu açıkça ispat eder nitelikte deliller sunması gerekmektedir. Yargılama sırasında birden fazla kez geçici ödeme talebinde bulunulması mümkün olduğundan, zarar görenin yargılama sırasında, dava konusu edilen aykırılık, işlem veya eylem nedeniyle ekonomik zorluğa düşmesi durumunda bir kez daha geçici ödeme talebinde bulunması mümkündür.

IV.  GEÇİCİ ÖDEMENİN MİKTARI VE ŞEKLİ

TBK m.76’nın lafzından da açıkça anlaşıldığı üzere, geçici ödemenin şekli mutlaka bir miktar para olarak tayin olunmalıdır. Zarar görenin aynen tazmin talebinde bulunduğu hallerde, geçici olarak aynen tazmin mümkün değildir. Haksız fiil nedeniyle doğan zararlar açısından, yabancı para üzerinden geçici ödemeye karar verilmesi mümkün olmayacak olsa da, bu yazımızın III.a maddesinde belirtildiği üzere, sözleşmeye aykırılığa dayanan alacak ve tazminat istemlerinde de geçici ödeme hükümlerinden yararlanılabildiğinden, borcun yabancı para üzerinden belirlendiği ve aynen ödeme şartının da kararlaştırılmış olduğu bir sözleşmeye aykırılık nedeniyle açılan davada alacaklının yabancı para üzerinden geçici ödeme talep etmesi halinde hakim yabancı para üzerinden geçici ödeme kararı verebilecektir.

TBK m.76’da geçici ödemenin miktarına ve üst sınırına ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.  Hakim, davadaki tazminat talebini aşan meblağda geçici ödemeye karar veremeyeceği gibi zarar görenin geçici ödemeye ilişkin talep miktarıyla bağlıdır. Hakim, talep sınırları içerisinde geçici ödeme şeklini ve miktarını tayin eder. Hükmolunacak geçici ödeme miktarının davanın sonunda hükmolunması muhtemel görülen miktarda veya bu miktara yakın olmaması gerektiği yönünde doktrinde görüş birliği mevcuttur.

Gerçekten de, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin 2017/167 Esas, 2017/148 Karar Sayılı ve 18.12.2017 Tarihli ilamında “Hakim ödemenin miktarını tayin ederken, bunun nihai karar neticesinde vereceği tazminat miktarından fazla veya ona eşit ya da ona çok yakın olmamasına dikkat etmeli, iddiaların inandırıcılığı konusunda kuşkuya düşerse geçici ödeme talebini kabul etmemeli veya ödemenin miktarını minimum düzeyde tutmalı , oranlılık ilkesini ve tarafların menfaat dengesini nazara almalı, dava sonucunu öne çekecek tam tazmin niteliğinde geçici ödemeye karar vermemelidir. Keza geçici ödemenin miktarı, hakkaniyet uygun, davacıyı yeteri derecede tatmin edecek, acil ihtiyaçları giderecek, davalının da mağduriyetine yol açmayacak düzeyde kısaca menfaat dengeleri gözetilerek belirlenmelidir.” denilmek suretiyle hâkimin geçici ödemeye orantılılık ilkesini ve tarafların menfaat dengesini dikkate alarak karar vermesi gerektiği belirtilmiştir. Aynı şekilde doktrinde Doç. Dr. Murat Topuz tarafından geçici ödemeye ilişkin karar verilirken orantılılık ilkesi ve tarafların menfaat dengesinin göz önünde bulundurulması gerektiği görüşü savunulmaktadır.

Yine yukarıda yer vermiş olduğumuz Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin 2017/167 Esas, 2017/148 Karar Sayılı ve 18.12.2017 Tarihli ilamında hâkimin geçici ödemeyi maktu veya irat şeklinde belirleyebileceği belirtilmektedir. Bu konuda doktrinde farklı görüşler de mevcuttur.

V.  GEÇİCİ ÖDEME KARARLARININ İCRASI

Geçici ödemeler mahkemenin ara kararı ile takdir edilip bu hususta karar verildiğinden, geçici ödeme kararına hükmedilen mahkeme ara kararı ilam niteliğinde bir belge değildir. Söz konusu kararın kesinleşmesine gerek olmaksızın genel haciz yolu ile icra takibine konulabilir. Geçici ödemeye ilişkin düzenlenen ara kararlar İcra İflas Kanunu m. 68/1’de belirtilen belgelerdendir. (Bknz: Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2014/17657 Esas, 2014/23921 Karar Sayılı ve 16.10.2014 Tarihli İlamı, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2013/16428 Esas, 2013/25387 Karar Sayılı ve 04.7.2013 Tarihli İlamı)

VI.  GEÇİCİ ÖDEME KARARLARINA KARŞI KANUN YOLUNA BAŞVURULMASI

Hâkim tarafından verilen geçici ödeme kararları, nihai karar verilinceye kadar geçici bir hukuki koruma sağlamakta olup işbu geçici ödemelere ilişkin kararlar ara karar niteliği taşımakta olduğundan bu karara karşı tek başına kanun yoluna başvurulamaz.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13.Hukuk Dairesi’nin 2018/732 Esas, 2018/626 Karar Sayılı ve 27.06.2018 Tarihli ilamında, geçici ödemenin avans niteliğinde olduğu ve ihtiyati tedbir kararına karşı bağımsız olarak kanun yoluna başvurulabilirken geçici ödemeye karşı ancak esas hükümle birlikte kanun yoluna başvurulabileceği şöyle belirtilmiştir: “Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; TBK’nın 76. maddesinde düzenlenen geçici ödeme talebine dair mahkemece verilen kararın ara karar niteliğinde olduğu, bu kararlara karşı ancak esas hüküm ile birlikte kanun yoluna başvurulabileceği anlaşıldığından bir kısım davalılar vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 341/1. ve 352. maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmiştir.” Aynı şekilde bu husus İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi’nin 2020/1250 Esas, 2020/3129 Karar Sayılı ve 7.7.2020 Tarihli ilamında“Mahkemece 12/03/2020 tarihli ara kararı ile, davacının geçici ödeme talebi kabul edilerek, Borçlar Kanununun 76. madde hükmü uyarınca, davacı … yararına takdiren 10.000,00-TL geçici ödemenin davalı sigorta şirketinden alınarak davacı tarafa ödemesine karar verilmiştir. İstinaf isteğine konu ara karar, az yukarıda açıklanan yasal düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, nihai karar niteliğinde olmadığından ve ayrıca, ihtiyati tedbir ve ihtiyati hacze ilişkin de bulunmadığından, istinafa konu karar niteliğinde değildir. Bu nedenle, davalı … Sigorta Şirketi vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK 341/1 ve 352. maddesi uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerekmiştir.” şeklinde belirtilmiştir.

Aynı şekilde Yargıtay 4.Hukuk Dairesi 2020/289 Esas, 2020/1134 Karar ve 05.03.2020 Tarihli ilamında,“Bölge adliye mahkemesince 05/11/2019 tarihinde ilk derece mahkemesinin geçici ödemeye yönelik kararlarının ara karar niteliğinde olup, ancak nihai kararla birlikte istinaf edilebileceği, diğer bir deyişle geçici ödeme talebinin reddine yönelik yerel mahkeme ara kararının, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341/1. ve 352. maddeleri düzenlemesine göre istinafı kabil kararlardan olmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin kesin olarak reddine karar verilmiş, davacı vekili tarafından kesin olarak verilen iş bu karara karşı temyiz başvurusunda bulunulması üzerine bölge adliye mahkemesi 05/12/2019 tarihli ek karar vererek Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341/1 ve 366/1. maddeleri gereğince davacı vekilinin temyiz dilekçesinin HMK’nın 366. ve 346/1. maddeleri gereğince reddine karar vermiştir.HMK’nın 341/1. maddesi, istinaf kanun yoluna başvurulabilen kararları düzenlemekte olup, anılan maddeye göre, ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir.” Demek suretiyle istinaf kararı onanarak geçici ödemeye ilişkin verilen kararların ancak nihai kararla birlikte istinaf edilebileceği belirtilmiştir.

Yazımızın II numaralı başlığında da yer verdiğimiz üzere, Yargıtay’ın bazı daireleri tarafından geçici ödeme kararının geçici hukuki koruma olmadığı, geçici ödeme kararının ihtiyati tedbir niteliğinde olduğu kabul edilmektedir.  Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2019/5486 Esas, 2019/10060 Karar ve 12.12.2019 tarihli ilamında; *Geçici ödeme ihtiyati tedbir niteliğindedir. Bu nedenle; ihtiyati tedbir talebine ilişkin kararın, 6100 Sayılı HMK. nun yürürlükte olduğu dönemde ittihaz olunduğu açıktır. HMK. nun 341. maddesi “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.” hükmünü içermektedir. Ancak, aynı kanunun Geçici 3.maddesiyle de “Bölge adliye mahkemelerinin 26.09.2004 tarihli ve 5235 Sayılı Adli Yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkileri hakkında kanunun geçici 2.maddesi uyarınca Resmi Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar 1086 Sayılı kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” hükmü getirilmiştir. Bu durumda, uyuşmazlığa, 1086 Sayılı HUMK. nun temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı sonucuna varılmaktadır.Bu açıklamaların ışığı altında temyiz olunan hükmün incelenmesi neticesinde ihtiyati tedbire ilişkin olduğu ve kararın temyizi sebebiyle aşağıdaki değerlendirme yapılmıştır. HUMK’nın 427.maddesine göre temyiz, mahkemelerden verilen nihai kararlara karşı başvurulacak kanun yoludur. İhtiyati tedbir kararı ise, geçici nitelikte bir önlem olup, durum ve şartların değişmesi halinde değiştirilebileceğinden buna ilişkin mahkeme kararının temyiz edilme olanağı 1086 Sayılı HUMK ve 6100 Sayılı Kanun’un ek 3.maddesine göre yoktur.”* Denilmektedir. İşbu karar doğrultusunda, Yargıtay 3.Hukuk Dairesi tarafından her ne kadar geçici ödeme ihtiyati tedbir niteliğinde kabul edilmiş olsa da, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Ek 3. Maddesi uyarınca geçici ödeme kararının temyizinin mümkün olmadığı belirtilmiştir.

VII.  GEÇİCİ ÖDEME KARARLARININ SONUÇLARI VE NİHAİ KARARA ETKİSİ

Mahkeme tarafından geçici ödeme kararına hükmedildiği tarihten itibaren geçerli olacak şekilde zarar gören tarafından temerrüt faizi talep edilebilir. Geçici ödeme hâkim kararına bağlı olduğundan ve dava tarihinde muaccel olmadığından ancak geçici ödeme kararı ile birlikte temerrüt faizi istenebilir. Hakim tarafından geçici ödemeye hükmedilmesi halinde, bu ödeme 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde talep edilebilecektir.

Geçici ödemeye hükmedilen davalarda, dava sonunda mahkeme tarafından tazminata hükmedilmesi veya hükmedilmemesi şeklinde ayrım yapılması gerekmektedir. Şayet nihai kararda geçici ödeme miktarını aşan bir tazminat miktarına hükmedildi ise,  TBK m.76/II uyarınca geçici ödeme ile hükmedilen tutar tazminat miktarına mahsup edilecektir. Nihai kararda hâkim tarafından tazminata hükmedilmezse, TBK 76/II uyarınca hâkim davacının aldığı geçici ödemeleri yasal faiziyle birlikte geri vermesine karar verecektir.

Ancak nihai kararda geçici ödeme miktarı, hükmedilen tazminat miktarından fazla ise, nasıl bir çözüm yolu izleneceği hususu TBK m.76’da belirtilmemiştir. Doktrinde kabul gören görüş, zarar görenin aldığı geçici ödemenin hükmedilen tazminatı aşan kısmını yasal faiziyle birlikte iade edeceği yönündedir.  Aksi takdirde geçici ödeme kararı verilen davanın davalısının, zarar görene karşı sebepsiz zenginleşmeye dayanan iade davası açması gerekecektir. Doktrinde aksi görüşler olmakla birlikte, genel olarak geçici ödemenin iadesi sebebiyle işleyecek faizin nihai kararın verildiği tarihten itibaren işlemesi gerektiği savunulmaktadır.

VIII.  SONUÇ

İşbu yazımızın I. GİRİŞ başlığında yer vermiş olduğumuz madde gerekçesinden de görüleceği üzere, TBK m.76’da düzenlenen geçici ödeme müessesiyle hiçbir sosyal güvenceden yararlanamayacak durumda olan ve acilen parasal desteğe ihtiyacı olan gerçek ve tüzel kişilerin korunması amaçlanmıştır. İşbu kanun maddesinin düzenlenme amacının sonuca ulaşabilmesi için, mahkemelerin iş yükü ve yargılama sürelerinin uzunluğu düşünülerek, yıllar süren yargılamalar neticesinde haklarının zedelenmesi veya zayii olması riski ile karşı karşıya kalan ve bu riski bir nebze de olsa bertaraf etmek isteyen gerçek ve tüzel kişi tarafların koşul ve şartların oluşması halinde gecikmesizin geçici ödeme talep etmesi gerektiği ve bu doğrultuda geçici ödeme müessesi uygulamasının yaygınlaştırılarak işlev kazanması gerektiği kanaatindeyiz.

@Kesikli Hukuk Bürosu

Bizimle temasa geçin