Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin, 04.11.2020 tarihli 2019/3611 E. ve 2020/4734 K. sayılı ilamında, davanın konusunun birden fazla olması ve bunlardan bir kısmının bir miktar para alacağına, bir kısmının ise miktara tabi olmaması halinde, yani Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) madde 110 uyarınca dava yığılmasının söz konusu olması durumunda, uyuşmazlığın arabuluculuğa tabi olup olmaması bakımından nasıl çözüme kavuşturulacağı hususu hukuken değerlendirilmiş ve aydınlatılmıştır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 4 Kasım 2020 tarihli bu kararına konu olan olayda; davacı, davalı şirketin davacının alenileşmemiş 9 adet eserini davacının rızası olmaksızın çoğalttığını, yayımlattığını, davalının çoğalttığı nüshaları satmaya devam ettiğini, davalı şirketin bu 9 adet eserin hiçbirinde herhangi bir yazar adı göstermediğini, davalının davacının rızası olmaksızın davacının eserleri üzerinde birtakım değişiklikler yaparak bazı eserlerin adlarını da kısmen değiştirerek satışa devam ettiğini ve bu durumun hak ihlaline neden olduğunu ileri sürerek dava konusu eserlerin sahibinin davacı olduğunun tespitine, tecavüzün ref’ine, hükmün ilanına, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak maddi ve manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Yani davacının işbu davadaki taleplerinin bir kısmı para alacağına ilişkinken; bir kısım talepleri ise miktara tabi değildir.
Yerel mahkeme tarafından, Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) madde 5/A uyarınca, dava konusu uyuşmazlığın arabuluculuğa tabi olduğu, dava açılmadan önce bu konudaki dava şartının yerine getirilmediğinden bahisle, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu madde 18/A ve HMK m. 115/2 gereğince davanın usulden reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, TTK madde 5/A hükmü gereğince, konusu bir miktar alacak ve tazminat olan davalar yönünden arabuluculuğa başvurulmasının dava şartı olduğu, her ne kadar uyuşmazlıkta eser sahipliğinin tespiti ve tecavüzün ref’i talepleri de bulunsa, aynı zamanda tazminat talebi de bulunduğundan, tazminat talebinde bulunabilmek için de davacının haklarının ihlalini ve tecavüzün varlığının ispatı gerektiği gerekçesiyle davacının istinaf talebinin esastan Reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından bu karara karşı temyiz yoluna başvurulmuştur.
Bu temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından yapılan incelemede, Anayasamızın 9. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca, ülkemizde yargı yetkisinin, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı ve 36. maddesinde de, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, mahkemelerin, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacakları esası benimsenmiş olmakla birlikte, bazı tür hukuk uyuşmazlıklarında ise, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak “Arabuluculuk” müessesesinin benimsenmiş olduğu hususları açıklanmıştır.
Bu bağlamda, TTK madde 5/A ile getirilen düzenlemeye göre, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmasının bir dava şartı olarak kabul edilmiş olduğu ancak davanın konusunun birden fazla olması ve bunlardan bir kısmının bir miktar para alacağına, bir kısmının ise miktara tabi olmaması halinde, yani HMK 110. maddesi anlamında bir dava yığılması ve talepler arasında da HMK 166. maddesi anlamında bağlantı bulunması halinde, uyuşmazlığın ne şekilde çözümleneceğine ilişkin bir hüküm bulunmuyorsa da, yukarıdaki paragrafta yer verilen açıklamalar ışığında, Anayasamız uyarınca, uyuşmazlığın çözümünde asıl olanın mahkeme yargısı olması doğrultusunda, aralarında bağlantı bulunan ve miktara tabi olan ve olmayan talepleri bir arada içeren, talep yığılmasının söz konusu olduğu davaların ticari arabuluculuğa tabi olmaksızın mahkemece çözüme kavuşturulması gerektiği hüküm altına alınmıştır.
Böylece temyiz başvurusuna konu olayda da, davacı maddi ve manevi tazminat talepleri yanında, eser sahipliğinin tespiti, tecavüzün ref’i taleplerini bir arada ileri sürdüğünden, bu nitelikteki davaların bir bütün olarak ve işin esasına girilerek mahkemece çözüme kavuşturulması gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle yerel mahkemece uyuşmazlığın zorunlu arabuluculuğa tabi olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine, bölge adliye mahkemesince de aynı gerekçeyle davacı tarafın istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesinin doğru olmadığı belirtilerek hüküm davacı yararına Bozulmuştur.
Özetle, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından, birbiriyle bağlantılı dava konusu taleplerin bir kısmının bir miktar para alacağına, bir kısmının ise miktara tabi olmaması halinde, yani dava yığılması söz konusu olduğunda, davaların bir bütün olarak değerlendirilerek arabuluculuğa tabi olmaksızın mahkemece çözüme kavuşturulması gerektiği belirtilmiştir.
@Kesikli Hukuk Bürosu
Bizimle temasa geçin