Yabancı mahkeme kararlarının Türk hukukunda da aynı etkiyi haiz olması, Türkiye’nin taraf olduğu ikili veya çok taraflı uluslararası anlaşmalarda yer alan hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kararların 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (MÖHUK) m. 50 vd. hükümleri uyarınca, sahip olduğu (inşai veya icrai etki ya da tespit hükmü) etkiye bağlı olarak tanınmasına veya tenfizine bağlıdır.
Türk hukukunda yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi davalarında içeriği tetkik (révision au fond) yasağı mevcuttur. Bu yasağın anlamı, Türk mahkemelerinin yapacağı tanıma ya da tenfiz yargılamasında, yabancı mahkeme kararına konu hukuki olay ve olguların yeniden esasa ilişkin bir değerlendirmeye tabi tutulmaksızın yalnızca MÖHUK m. 50 vd.’deki tanıma ve tenfiz şartlarının oluşup oluşmadığının incelenmesidir. Bu hususMÖHUK m. 55/2’de açıkça ifade edilmiştir. Anılan hüküm gereği, “karşı taraf ancak MÖHUK m. 50 vd. hükümlerine göre tenfiz şartlarının bulunmadığını veya yabancı mahkeme ilâmının kısmen veya tamamen yerine getirilmiş yahut yerine getirilmesine engel bir sebep ortaya çıkmış olduğunu öne sürerek itiraz edebilir”. Bu kapsamda, örneğin, yabancı mahkeme kararına konu alacağın zamanaşımına uğramış olmasına rağmen yabancı mahkemece alacağın tahsiline karar verildiği itirazı ileri sürülemez. Zira bu itiraz esasa ilişkin bir savunma olarak kabul edilecektir.
MÖHUK m. 55/2’de, MÖHUK m. 50’de yer alan tanıma ve tenfizin ön koşulları ve MÖHUK m. 54 ile düzenlenen esas koşulları haricinde iki tenfiz engeli daha öngörülmektedir:
1. Yabancı mahkeme kararının kısmen veya tamamen yerine getirilmiş olması:
Bu kapsamda, yabancı mahkeme kararına konu olan alacağın tenfiz yargılaması başlamadan önce ifa edilmiş olması tenfize engel olacaktır. Burada ifade edilmek istenen, yabancı mahkeme kararının verilmesinden ve kesinleşmesinden (veya yabancı ülke mevzuatı gereğince icraya konu olabilmesinden) sonra gerçekleşen ifadır. Yabancı mahkeme kararına konu borcun, yabancı mahkemede dava açılmadan önce ifa edilmiş olduğu itirazı tenfiz mahkemesince dikkate alınamaz. Zira yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, Türk tenfiz hukukunda içeriği tetkik yasağı mevcuttur. Dava yabancı mahkemede görülmekteyken mevcut olan itiraz sebepleri, diğer bir ifadeyle alacağı sona erdiren olgular, tenfiz talebini değerlendiren Türk mahkemesince dikkate alınmaz. Bununla beraber, davalı ifayı gerçekleştirdiğini yabancı mahkemedeki yargılama sırasında ileri sürmüş ve fakat mahkemece bu iddia dikkate alınmamışsa, davalının tenfiz davasında ifaya dayanarak itirazda bulunabileceği ifade edilmektedir.
2. Yabancı mahkeme ilamının kısmen veya tamamen yerine getirilmesine engel bir sebebin ortaya çıktığı itirazı:
Bu kapsamda örneğin borçlunun ibrası, yabancı mahkeme kararına karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulmuş olması ve yabancı mahkeme kararının verildiği ülke hukukunda kararın icrası ya da tenfizi için bir süre öngörülmüş ve bu sürenin geçirilmiş olması kararın tenfizine engel olacaktır. Yabancı bir mahkeme kararının tanınması veya tenfiz edilebilmesi için ilk şart, tabiidir ki, talebe konu yabancı mahkeme kararının verildiği ülke hukukuna göre “mevcut ve geçerli bir ilam nitelinde olmasıdır”. Kararın verildiği ülke hukukuna göre icra edilebilirlik vasfının ortadan kalkması, ilamın icrası için öngörülen zamanaşımı süresinin dolması, söz konusu kararın Türkiye’de tenfizine engel olacaktır. Bu noktada, yabancı mahkemelerce verilmiş tanıma talebine konu edilecek tespit kararlarında ve örneğin boşanmada olduğu gibi inşai kararlarda ilam zamanaşımı olmadığını hatırlatmak gerekmektedir.
Buradaki temel sorun, zamanaşımı süresinin Türk hukukuna göre mi yoksa kararın verildiği ülke hukukuna göre mi belirlenmesi gerektiğidir. Bilindiği üzere, Türk hukukuna göre ilamlar 10 yılda zamanaşımına uğramaktadır. (İcra İflas Kanunu m. 39 ve Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 156) Doktrinde, yabancı ilamın ne kadar sürede zamanaşımına uğrayacağının kararı veren yabancı mahkemenin hukukuna göre belirlenmesi gerektiği kabul edilmektedir. Zira, tenfizi talep edilen karar, yabancı ülke hukukuna göre verilmiş ve bu ülke hukukunda ilam niteliği kazanmış bir karardır. Bu kararın öncelikle verildiği ülke hukukuna göre ilam vasfını taşıyıp taşımadığı belirlenmelidir. Bununla birlikte, Yargıtay’ın, MÖHUK m. 8 çerçevesinde uyuşmazlığın esasına uygulanacak hukukun öngördüğü zamanaşımı süresinin dikkate alınacağı yönünde kararları da mevcuttur. Oysa, kanunlar ihtilafı çerçevesinde uyuşmazlığın esasına uygulanacak hukukun (lex causae) tespiti çok farklı bir konudur. Bir borcun talep edilebilir olup olmadığını yöneten hukuk ile borcu icra edilebilir bir belgeye bağlayan ilamın varlığını yöneten hukuk birbirinden tamamen farklı olacaktır. İlamın zamanaşımına uğrayıp uğramadığını belirten hukuk o ilamı veren mahkemenin hukukudur (lex fori).
Diğer taraftan tüm bu meseleleri, Türk mahkemesince verilecek tenfiz kararının hangi sürede icra olunacağı sorunundan da ayırmak gerekmektedir. Zira, yabancı mahkeme kararının tenfizi ile artık bir Türk mahkemesi kararı ortaya çıkmış olacaktır ve bu kararının ilam zamanaşımı da Türk hukukuna tabidir.
Yabancı Mahkeme Kararının Kesin Hüküm ve Kesin Delil Etkisinin Doğurduğu An
Yukarıda ifade ettiğimiz, özellikle tenfizde yaşanan zamanaşımı meselelerinin dışında, bir de yabancı mahkeme kararının Türk hukuku uyarınca etki doğurmasını takip eden süreçte, bu hükme bağlı olarak açılması gereken davaların tabi olduğu süreden kısaca bahsetmekte yarar görmekteyiz. Zira, bu husus da Türk hukukunda çokça tartışılan meselelere kaynak teşkil etmektedir.
MÖHUK m. 59 gereği, yabancı ilamın kesin hüküm ve kesin delil etkisi, ilamın kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder. Buna, yabancı mahkeme ilamının etkisinin geriye yürümesi denilmektedir. Bu kapsamda örneğin, evliliğin sonra ermesinden itibaren kadın için başlayacak olan 300 günlük bekleme süresi, yabancı mahkemece verilen evliliğin feshi veya iptali ya da boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren işlemeye başlar.
Konumuz açısından önem arz eden hüküm Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 178’de düzenlenmektedir. Anılan hüküm uyarınca, “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava haklarının boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden 1 yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağına ilişkin bu hüküm kapsamında bir yıllık sürenin yabancı boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren mi yoksa tanıma kararının kesinleştiği tarihten itibaren mi işleyeceği meselesi önem taşımaktadır. Doktrinde, MÖHUK m. 59’un, sadece yabancı ilamın içeriğine dahil olan konularla sınırlı olduğu, yabancı ilama istinaden Türk mahkemelerinde açılacak davalara bu maddenin teşmil edilemeyeceğini ileri süren bir görüş vardır. Yine, maddi ve manevi tazminat veya yoksulluk nafakası talepleri gibi, evlilik birliğinin boşanma ile sona ermesinden doğan ve boşanma kararı ile talep edilebilir duruma gelen “alacak hakları”nın, ancak yabancı ilamın Türkiye’de tanınması veya tenfizi ile talep edilebilir hale geleceği ifade edilmektedir.
Bu nedenle, boşanmaya bağlı dava haklarına ilişkin zamanaşımı süreleri (TMK m. 178) veya mal rejiminin sona ermesine bağlı katkı payı alacağına ilişkin dava hakkının zamanaşımı süresi (TBK m. 146) yabancı boşanma ya da mal rejiminin tasfiyesi kararının tanınmasına ilişkin Türk mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Yargıtay 3. HD’nin 28.2.2013 tarihli kararında, boşanmaya bağlı dava haklarının yabancı boşanma ilamının tanınmasına ilişkin kararın kesinleştiği tarihten itibaren kullanılabilir hale geldiği ve bu nedenle TMK m. 178’de yer alan bir yıllık zamanaşımı süresinin Türk mahkemesinde verilen tanıma kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı ifade edilmiştir. Diğer taraftan Yargıtay’ın mal rejimine ilişkin olarak katkı payı alacağının tabi olduğu zamanaşımının başlangıç anı bakımından farklı yönde kararlarının olduğunun da altı çizilmelidir.
Son olarak belirtmek gerekir ki, Türk mahkemelerinde yabancı bir boşanma kararının tanınmasına bağlı olarak TMK m. 178’e göre açılacak davalarda sürenin hakkın kötüye kullanımına izin vermeyecek şekilde değerlendirilmesinde fayda vardır. Zira, örneğin yabancı ülkede kesinleşmiş bir boşanma hükmüne istinaden Türk mahkemelerinde açılmış bir mal rejiminin tasfiyesi davasında aradan geçen sürenin uzunluğu, eşlerin tasarruf hakları üzerinde haksız şekilde olumsuz etki edecektir.
Bizimle temasa geçin