Son günlerde İran ve İran’a uygulanan ambargolar, uluslararası arenada gündem konuları arasında yer alıyor. Bilindiği üzere, İran’ın nükleer çalışmalarını barışçıl amaçlar için kullanacağı inancına varan Birleşmiş Milletler, yaptırımların kaldırılması kararını almıştı. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (Joint Comprehensive Plan of Action) (kısaca “KOEP”), uluslararası anlamda hukuki çerçeveyi belirleyen anlaşmalar olarak ön plana çıkmıştı. Uygulanan yaptırımların kaldırılması ve dünya ekonomisine entegrasyonu ile yeni ve ilgi çekici bir Pazar olarak ön plana çıkan İran, pekçok şirketin de radarında yer almaktaydı.
Hatırlanacağı üzere, Avrupa Birliği’nin İran’ın nükleer programı ile ilgili sözlerini tuttuğu ve bu çerçevede uygulanan ekonomik ve finansal yaptırımların kaldırılması gerektiği görüşüne rağmen ABD, Avrupa Birliği ülkelerinden Fransa, İngiltere ve Almanya’nın taraf olarak yer aldığı Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan tek taraflı çekilme kararı almış ve böylece uluslararası dengeler değişmiş ve İran ile ticaret yapmakta olan şirketlerin ticari ilişkileri ve uygulamalarının ne yönde seyredeceği de yeniden gündeme gelmiştir.
ABD’nin birinci yaptırım paketinin 7 Ağustos 2018 tarihinde, ikinci yaptırım paketinin 5 Kasım 2018’de uygulamaya konulması öngörülmüş, birinci yaptırım paketine göre İran hükümetinin ABD doları satın alması, altın ve değerli madenlerle ticaret yapması yasaklanmış ve çelik, kömür, alüminyum ticaretine ve otomotiv sektörüyle havacılık sektörüne yaptırım getirilmiştir. ABD’ye İran’ın el yapımı halı ve gıda ürünlerinin ihracatı ise yasaklanmıştır. İkinci yaptırım paketi ile gemicilik sektörü, petrol ihracatı ve İran Merkez Bankası üzerindeki yaptırımlar devreye girmiştir. İran ekonomisi için hayati önemi olan petrol ve ürünlerinin satışına yaptırımlar da ikinci yaptırım paketi dahilinde yer almaktadır. Bu yaptırımlar dünyada 4. büyük petrol rezervine sahip olan İran için yıllık petrol gelirinin yarisindan aza (50’den fazla) düşmesi anlamına gelmektedir.
İran’a uygulanan yaptırımların üçüncü ülkelere etkileri ise kaçınılmaz görünmektedir. ABD’nin İran’dan petrol alımı konusunda en çok etkilenecek ülkelere geçici muafiyet verileceğini belirtmesinin ardından muafiyet verilen 8 ülke arasında Türkiye, Çin, Hindistan, Güney Kore, İtalya, Yunanistan, Japonya ve Tayvan yer almaktadır. Muafiyet verilen ülkelerin de petrol alımlarını kademeli olarak düşürmeleri beklenmektedir.
Anlaşmaya taraf olan üç AB ülkesi (A3/AB+2), İran ile AB Hukuku ve BM Güvenlik Konseyi kararı uyarınca meşru ticaret yürütmekte olan Avrupa firmalarını, koruma konusunda somut adımlar atacaklarını belirtmişlerdi. Bu amaçla AB, İran ile yaptırımlar sebebiyle güçleşen finansal işlemleri yürütmede bir yöntem olarak özel amaçlı bir şirket (SPV) kurulması fikrini gündeme getirdi.
Avrupa Parlamentosu’nun Kasim 2018 tarihli, İran ile ticaret icin SPV kurulmasının arka planını, gerekçesini ve ana hatlarıyla çalışma şeklini ele aldığı kısa yazısına göre, 24 Eylül 2018 tarihinde ABD dışındaki anlaşmaya taraf ülkeler bir ortak açıklama yaparak İran’ın petrol dahil olmak üzere ihracatıyla ilgili olarak ödemelerin gerçekleştirilebilmesi için alternatif çözüm arayışında başta SPV kurulması olmak üzere çesitli ödeme metodlarının araştırılması ve geliştirilmesi kararı aldıklarını belirttiler. Buna göre Avrupa firmalarının İran ile ticari ilişkilerini devam ettirebilmeleri için finansal işlemleri üzerinden yapabilecekleri bir tüzel kişilik (hukuki varlık) oluşturulacaktı ve bu mekanizmanın anlaşmaya taraf olmayan ancak destek veren diğer ülkelerin de kullanımına açık olması düşünülmüştü. (Ancak ABD tarafından, kurulması planlanan bu mekanizmanın olumlu karşılanmayıp, hayal kırıklığı yarattığı açıklaması gelmişti)
Kurulması planlanan SPV’nin, Avrupa firmaları ve İranlı ticaret ortakları arasındaki ticaretin Amerikan otoritelerinin takibine imkan vermeyecek şekilde dizayn edilmesi ve böylelikle yaptırımlara takılmaması öngörüldü. Bir kredi hesabı oluşturulacak ve basitçe söylemek gerekirse takas sistemine benzer bir sistem geçerli olacak, örnegin İran petrol ihracatı karşılığında ihtiyacı olan ürün veya teknolojiyi alabilecekti. Ödemelerin sistemli bir şekilde yürütülebilmesi, oluşturulacak bir banka lisansı sistemi vasıtasıyla gerçekleştirilebilecek, önemli ekonomik projeler söz konusu olduğunda SPV’nin ihracat kredisi temin etmesi de söz konusu olacaktı.
Avrupa Parlamentosu’nun SPV ile ilgili tanıtım yazısına göre, halihazırda ABD yaptırımları dahilinde sayılmasa da İran ile ilaç ve yiyecek ticareti yapılmasında da yeni kurulacak mekanizmanın olumlu etkisinin beklendiğini görüyoruz. Her ne kadar yapılan açıklama sırasında yaptırımlar ilaç ve yiyecek konularını kapsamıyor da olsa, Avrupa bankalarının herhangi bir tereddüt oluşması durumunda banka işlemlerini durdurması ve bu durumdan İran’a yapılacak insani işlemlerin de zarar görmesi ihtimaline karşılık yeni mekanizmadan bu durumun önüne geçilmesinde fayda beklendiği anlaşılıyor.
Merkezinin yeri ve katılımcıları henüz netleşmeyen SPV’nin Kasım 2018 tarihinde kurulması düşünülmesine rağmen şu ana kadar mekanizmanın faal hale geçmediğini ancak hayata geçirmek için AB Yüksek Temsilcisi ve anlaşmaya taraf AB ülkelerinin yoğun bir mesai içinde olduklarını görmekteyiz.
Türkiye ve İran arası ilişkilerde İran’a yaptırımların Türk lirasıyla ticareti gündeme getirdiğini görüyoruz. Ayrıca bazı analistlere göre yaptırımlar arttıkça İran için Türkiye’nin önemi de artmakta. İran’ın komşusu olarak Türkiye’nin yaptırımlardan fazlasıyla etkilenmesi söz konusu olduğu için Türkiye’nin gereken önlemleri alacağı, bu aşamada Türk şirketlerine görev düşeceği, yapılan analizler arasında yer alıyor.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye-İran İş Konseyi’nin (Konsey) Ekim 2018 tarihinde Tahran’a yaptığı ziyaret sırasında iki kardeş ülke arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesi, ekonomik ilişkilerin daha ileriye götürülmesi ve yıllık ticaret hacminin 30 milyar dolara çıkarılması gibi hedefler konuşulmuştu. Bunun için yapılması gerekenler arasında gıda, içecek ve tıbbi cihaz sektörlerinde İran’ın yapacağı ithalat için Türk firmaların İran Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsat almaları gerekliliği ve bunda yaşanan sorunlara ve çözüm önerilerine değinildiğini görüyoruz. İki ülke arasındaki Tercihli Ticaret Anlaşması (TTA) ile Türkiye’ye tanınan taviz kapsamında 125 ürünün yer aldığını ancak İran’ın ithalat yasakları uyguladığı 1339 üründen 61 tanesinin bu gruba girdigi ve dolayısıyla ulaşılabilecek ticaret hacmine tam anlamıyla ulaşılamadığı anlaşılıyor. Bunun için İran’dan ithalat yasakları ile ilgili uygulamasını tekrar gözden geçirmesi ve TTA kapsamındaki ürünler için bu yasağın kaldırılması konusu Türk tarafının getirdiği önerilerden biri olarak göze çarpıyor.
Konsey’in Tahran ziyaretinde iki ülke arasındaki turizmin geliştirilmesine dair önerilerin ve yapılan çalışmaların da ele alındığını anlıyoruz. Türkiye’de AB’ye ihracat yapmak isteyen İranlı firmalar için önemli işbirligi fırsatları bulunduğunun ve İranlı firmaların Türkiye’ye özellikle gayrimenkul sektöründe yatırım yapmalarının beklendiğinin de ele alınan konular arasında olduğunu görüyoruz.
İran tarafının Konsey ile yaptığı görüşmelerde TTA’nın önemini vurguladığını, ambargolar sebebiyle özellikle lojistik anlamda sıkıntılar çektikleri için Türk limanlarının kullanımına daha cok ihtiyaç duyduklarını, ticarette yerel para birimi kullanılabilmesi için Türk bankalarının harekete geçmesini beklediklerini ve iki ülkenin de güçlü oldukları otomotiv sektoründe ortak fuarlar düzenlenmesinin gerekli olduğu şeklindeki bazı düşünce ve önerilerini paylaştıklarını görüyoruz.
Ambargolar karşısında AB’nin ve Türkiye’nin atacağı adımları yakından takip ediyor olacağız. Her geçen gün yeni gelişmelerin yaşandığı bu ortamda, gelişmelerin ne yönde ilerleyeceği ve yasaklara karşı nasıl bir politika oluşacağını göreceğiz. Türkiye’nin İranlı şirketlerin yatırımları için bir cazibe merkezi haline getirilebileceği kanısındayız.
@Kesikli Hukuk Bürosu
Bizimle temasa geçin