Kesinleşmiş yabancı mahkeme kararlarının Türk Hukukunda da kesin hüküm ya da kesin delil etkisini veya icrai etkiyi haiz olması, Türkiye’nin taraf olduğu ikili veya çok taraflı uluslararası anlaşmalarda yer alan hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kararların 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (MÖHUK-RG: 12.12.2007) m. 50 vd. hükümleri uyarınca tanınmasına veya tenfizine bağlıdır. Bu kapsamda, ilgili yabancı mahkeme kararının niteliğine göre, kesin hüküm ya da kesin delil etkisinden faydalanılmak isteniyorsa, tanıma, icrai etkisinden faydalanılmak isteniyor ise tenfiz yoluna başvurulması gerekmektedir.
Yabancı mahkeme kararlarının tanınması veya tenfizinde görevli mahkemenin tespiti uygulama bakımından önemli bir sorundur. Zira tanıma veya tenfiz davalarının gereksiz şekilde uzamasına neden olmaktadır. MÖHUK m. 51/1 gereği, tenfiz kararları hakkında görevli mahkeme “asliye mahkemesidir”. Bu hüküm tanıma talepleri bakımından da uygulama alanı bulmaktadır. O halde, örneğin, tanınması veya tenfizi talep edilen karar yabancı sulh mahkemesinden verilmiş olsa bile, Türkiye’de sulh mahkemelerinde tanıma veya tenfiz davası açılamaz. Bununla birlikte, mesele hangi asliye mahkemesinin görevli olacağı noktasında düğümlenmektedir.
MÖHUK m. 51/1’de asliye hukuk mahkemesi yerine asliye mahkemeleri denilmiş olması, doktrinde bazı tartışmaları beraberinde getirmektedir. Konu özellikle ticari nitelikli davalarda verilmiş yabancı mahkeme kararları kapsamında tartışılmaktadır. Asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemesi arasındaki ilişki, önceki düzenlemeden farklı olarak (önceki düzenleme uyarınca bu ilişki iş bölümü ilişkisi idi), 6335 sayılı ve 26.6.2012 tarihli kanun ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) yapılan değişiklik sonucu görev ilişkisi haline gelmiştir (m. 5/f.3). Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 114/1/c uyarınca, “mahkemenin görevli olması” bir dava şartı olarak düzenlenmekte ve m. 115/2 gereğince, “dava şartı noksanlığı” davanın usulden reddine sebebiyet vermektedir.
Türk Ticaret Kanunu m. 5/1 uyarınca, “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” Hangi davaların ticari dava niteliğinde olduğu ise TTK’nın 4. Maddesinde ayrıntılı bir şekilde düzenlenmektedir. Genel olarak ifade etmek gerekirse, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava veya çekişmesiz yargı işi niteliğindedir. Bu bakımdan, örneğin kararı veren yabancı mahkemenin adı görevli Türk mahkemesinin belirlenmesinde söz etkili olmayacaktır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 1 uyarınca, “mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” HMK m. 2/1’e göre ise, “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.”
Bu hükümler ışığında, doktrindeki bir görüşe göre, tanıma veya tenfiz davalarında asliye hukuk mahkemelerinin görevli olması sebebiyle yabancı bir mahkeme kararının tanınması veya tenfizi için kendisine başvurulan asliye ticaret mahkemesi yargılamanın her aşamasında re’sen görevsizlik kararı verebilir.
Diğer bir görüş ise, tanıma veya tenfiz davalarında asliye ticaret mahkemelerinin de görevli olacağı yönündedir. Zira, her ne kadar tanıma veya tenfiz talebi, MÖHUK m. 50 ve m. 54’te belirtilen ön ve asıl şartlarının varlığının değerlendirildiği, basit yargılama usulüne tabi, Türk hukukunun kabul ettiği üzere içeriği tetkik (revizyon) yasağının uygulandığı bir yargılama usulü olsa da, örneğin içeriği tetkik yasağının bir miktar esnetilebildiği kamu düzenine aykırılık denetiminin (MÖHUK m. 54/c) sağlıklı yapılabilmesi için, kararın hangi konuda verildiği önem taşımaktadır. Ticari bir uyuşmazlığa ilişkin olarak verilmiş yabancı mahkeme kararının tanınması veya tenfizinde de TTK m. 5/1 gereğince asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Bu noktada, ikinci görüşü destekleyecek bir kanun düzenlemesinden bahsetmek gerekmektedir. Aile hukukuna ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizinde, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4. maddesinin 2. fıkrası gereği aile mahkemeleri görevlidir. Bir yargı yerinde aile mahkemesinin bulunmaması halinde, aile hukukuna ilişkin davalara o yer asliye hukuk mahkemeleri, aile mahkemesi sıfatıyla bakmaktadır. Diğer taraftan aile mahkemelerinin görev alanına girmeyen bir yabancı mahkeme kararının tanınması veya tenfizinde de asliye hukuk mahkemelerinin görevli olacağı açıktır (Bkz. Yargıtay 4. HD, E. 2020/1290, K. 2021/889, 01.03.2021).
Doktrindeki tartışmalar Yargıtay kararlarına da yansımış bulunmaktadır. Yargıtay 11. HD’nin 13.03.2013 tarihli bir kararında, MÖHUK m. 51’de asliye hukuk mahkemesi değil asliye mahkemesi denmesi sebebiyle tenfiz davalarında asliye ticaret mahkemelerinin de görevli olduğu sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte, Yargıtay’ın farklı yönde kararları mevcuttur. Örneğin Yargıtay 11. HD., uyuşmazlık tarihinde asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki ilişkinin iş bölümü ilişkisi olduğu gerekçesi şöyle bir karar vermiştir:
“Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; tarafların ticari şirket olduğu, tenfize konu ilam içeriğindeki ihtilafın da ticari iş ve davanın da ticari dava niteliğinde olması nedeniyle her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davalarına Asliye Ticaret Mahkemesi’nce bakılması gerektiği gerekçesiyle görev yönünden davanın reddine karar verilmiştir.\ Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, yabancı mahkeme ilamının tenfizi istemine ilişkin olup, mahkemece, görevsizlik kararı verilmiştir. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, tenfizi istenen yabancı mahkeme kararına konu uyuşmazlık ticari nitelikte ise de, dava tarihi itibariyle 6762 sayılı TTK'nın 5. maddesinde, asliye hukuk mahkemesi ve asliye ticaret mahkemesi arasındaki ilişkinin görev ilişkisi değil, iş bölümü ilişkisi olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, tenfizi istenen yabancı mahkeme kararına konu talebin sözleşmeden kaynaklanan maddi tazminat istemine dayandığı ve iki tarafın arzularına tabi olmayan işlerden olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece, iş bölümü itirazının ilk itiraz olarak ileri sürülmesi gerektiği ve davalının iş bölümü ilk itirazında bulunmadığı gözetilip işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay 11.HD., E. 2016/6661, K. 2017/1962, 10.04.2017).
Bununla birlikte, Yargıtay’ın son dönem kararlarında, özellikle ticari davalar bakımından yabancı mahkeme kararlarının tanınması veya tenfizinde görevli mahkeme olarak uzmanlık mahkemeleri belirlenmekte olup, doktrindeki ikinci görüş giderek daha da ağırlık kazanmaktadır. Bizim görüşümüz de güncel Yargıtay Kararları ile de paralellik arz eder şekilde, bu yöndedir (Bkz. Yargıtay 19.HD., E. 2016/17824, K. 2018/2308, 25.04.2018; Yargıtay 11.HD., E. 2016/12178, K. 2018/718, 05.02.2018).
@Kesikli Hukuk Bürosu
Bizimle temasa geçin