Haberler & Bilgiler
Rekabet Hukuku – Dikey Anlaşmalar & Grup Muafiyeti

1. Türk mevzuatında Rekabet Hukuku, Avrupa Birliği Rekabet Hukukunun izlerini taşıyan 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (“Kanun”) ve dikey anlaşmalara ilişkin olarak 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği (“Tebliğ”) ile düzenlenmiştir. Ayrıca 2005/4 Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği, özel olarak motorlu taşıtlar sektöründeki dikey anlaşmaları düzenlemektedir. Motorlu taşıtlar sektörü ile alakalı olup sözü geçen 2005/4 sayılı Tebliğin kapsamına girmeyen dikey anlaşmaların yine 2002/2 sayılı Tebliğe göre değerlendirileceğinin altını çizmek gerekir. Ayrıca, Rekabet Kurumu (“Kurum”) Kanunun uygulanması çerçevesinde başkaca tebliğler de çıkarmış bulunmaktadır.

2. 4054s. Kanun m. 4 uyarınca; “Belirli mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri hukuka aykırı ve yasaktır.” Maddenin devam eden fıkralarında, rekabeti bozacak nitelikte olan anlaşmalar sıralanmıştır; ancak bu sıralama yapılırken yer verilen “özellikle” ifadesi, bu sayımın tüketici olmadığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla 4. madde rekabeti bozacak tüm anlaşmaları yasaklayan genel nitelikli bir maddedir.

3. Kanunun 4. maddesi, 5. maddesi ile birlikte ele alınmalıdır. Zira bir anlaşma, 4. madde uyarınca hukuka aykırı sayılmayı gerektirecek nitelikleri taşısa bile 5. madde kapsamında Kanunun uygulanmasından muaf tutulmuş ise, Kanunda yer alan yaptırımlar uygulanmayacaktır. Kanunun 5. maddesi uyarınca Rekabet Kurumu aşağıdaki şartların varlığı halinde teşebbüsler arası anlaşmaları 4. maddenin uygulanmasından muaf tutulmasına karar verebilir:

a)     Malların üretim veya dağıtımı ile hizmetlerin sunulmasında yeni gelişme ve iyileştirmelerin ya da ekonomik veya teknik gelişmenin sağlanması,

b)     Tüketicilerin bundan yarar sağlaması,

c)     İlgili piyasanın önemli bir bölümünde rekabetin ortadan kalkmaması,

d)     Rekabetin (a) ve (b) bentlerindeki amaçların elde edilmesi için zorunlu olandan fazla sınırlanmaması.

Kurum, bu çerçevede vereceği muafiyet kararlarında muafiyeti belirli şartlara ve/veya belirli yükümlülüklerin yerine getirilmesine bağlayabilir. Muafiyet bu şekilde bir koşula bağlanmış olursa, koşulun gerçekleştiği tarihten itibaren hüküm ifade edecektir. Kurumun, madde 5 çerçevesinde muafiyet kararı vermesi, benzer mahiyet taşıyan anlaşmalara grup olarak bir tebliğ aracılığı ile muafiyet tanınması şeklinde olabileceği gibi bireysel muafiyet kararı verilmesi şeklinde de gerçekleşebilir. Belirtmek gerekir ki bireysel muafiyet kararı için Kuruma başvurulması, muafiyet kapsamına girmeyen anlaşmalar bakımından gündeme gelmektedir. Şöyle ki; Kanunun 8. maddesi uyarınca Kurumun, bir anlaşmanın Kanuna aykırı olmadığı konusunda menfi tespit belgesi vermek yetkisi bulunmaktadır. Uygulamada teşebbüsler, yapacakları anlaşmanın muafiyet kapsamına girip girmediğinin açıklığa kavuşturulması için menfi tespit talebi ile; eğer menfi tespit belgesi verilmesi uygun görülmezse kendilerine bireysel muafiyet tanınması talebi ile Kuruma başvurmaktadır. Bu şekilde terditli sunulan talepler neticesinde, bir anlaşmanın Kanunu ihlal edip etmeyeceği daha baştan belli olmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki 2002/2s. Tebliğ bakımından Kurumun muafiyeti geri almak yetkisi de vardır. Örneğin; Kurum, menfi tespit kararında bir anlaşmanın 2002/2s. Tebliğ uyarınca Kanunun uygulanmasından muaf tutulması gerektiği kanaati ile muafiyet belgesi vermiş olsa dahi, daha sonradan bu anlaşmanın Kanunun 5. maddesi ile bağdaşmayacak etkiler doğurduğunun tespiti halinde muafiyeti geri alabilecektir. Dolayısıyla, menfi tespit belgesi ile sağlanan hukuki durum, mutlak olarak anlaşmanın süresi boyunca Kanunun uygulanmasından bağışık tutulacağı şeklinde bir güvence sağlamamaktadır. Şu durumda, grup muafiyetine dâhil anlaşmaların Kanunun 5. maddesinde sayılan gereklilikleri taşıdığı varsayımı, mutlak bir varsayım olmamaktadır.

4. 2002/2 sayılı tebliğ uyarınca üretim ve dağıtım zincirinin farklı seviyelerinde faaliyet gösteren iki veya daha fazla teşebbüs arasında yapılan “dikey anlaşmalar” Kanunun 4. maddesindeki yasaklamadan grup olarak muaf tutulmuştur. Burada dikey anlaşmalardan kasıt, piyasadaki konumları gereği birbirine rakip olmayan teşebbüslerin arasındaki dağıtım, franchise, yetkili servis, bayilik sözleşmeleri gibi sözleşmelerdir. Tebliğ’de bu anlaşmaların grup olarak muaf tutulduğu belirtilmiş, daha sonra bu muafiyetten yararlanmanın olumlu veya olumsuz şartları sayılmıştır. Başka bir ifadeyle her türlü dikey anlaşma muaf tutulmamıştır.

5. Tebliğin 2/2 maddesi hükmü uyarınca; “Bu Tebliğ ile sağlanan muafiyet, sağlayıcının dikey anlaşma konusu mal veya hizmetleri sağladığı ilgili pazardaki Pazar payının %40’ı aşmaması durumunda uygulanır.” Zira bu halde hakim durumun kötüye kullanılması ihtimali yüksektir. Bu durumda olan teşebbüsler, dikey anlaşma yapmadan evvel anlaşmalarına ilişkin olarak bireysel muafiyet kararı almadıkları müddetçe Kanunun 4. maddesi uyarınca yaptıkları anlaşmaların geçersiz sayılması imkan dahilinde olacaktır. Benzer şekilde madde 2/3, “Tek alıcıya sağlama yükümlülüğü içeren dikey anlaşmalarda muafiyet, alıcının dikey anlaşma konusu malları ve hizmetleri aldığı ilgili pazardaki payının %40’ı aşmaması koşuluyla uygulanır.” hükmünü getirmiştir. Burada ise, az evvel sözü geçen durumun tam tersi düzenlenmiştir.

6. Tebliğin 2/4 maddesi uyarınca ise, mal veya hizmetlerin alımı satımı veya yeniden satımını düzenleyen anlaşmalarda fikri hakların da alıcıya devri ve alıcı tarafından kullanılmasını ilgilendiren hükümler varsa, bu tarz dikey anlaşmalar da muafiyetten yararlanır. Şu kadar ki; fikri hakların devrinin sözleşmenin asıl amacını oluşturmaması ve bu devrin söz konusu mal ve hizmetlerin kullanımı, satımı veya yeniden satımı ile alakalı olması gerekir. Ayrıca, fikri haklara ilişkin hükümler, bu Tebliğ ile muaf tutulmayan anlaşmalarla aynı amacı taşıyorsa, bu defa muafiyetten yararlanamazlar.

7. Tebliğin 2/5 hükmü rakip teşebbüsler arasındaki dikey anlaşmaların muafiyetten yararlanamayacağını belirtmiştir. Bu nokta da söylemek gerekir ki rakip iki teşebbüs arasındaki anlaşma zaten “yatay anlaşma” mahiyetinde olacağından bu Tebliğin kapsamına dâhil olamayacaktır. Ancak hükmün devamında, sağlayıcının söz konusu malın hem üreticisi hem dağıtıcısı olduğu; fakat alıcının sadece dağıtıcısı olduğu halde böylesi iki teşebbüs arasında yapılan anlaşmanın muafiyetten yararlanacağı ifade edilmiştir.

8. Tebliğin 4. maddesi uyarınca, bu maddede sözü geçen sınırlamaların anlaşmada yer alması halinde, bu anlaşma muafiyetten yararlanamayacaktır.

        i.         Alıcının kendi satış fiyatını belirleme serbestisinin engellenmesi, şu kadar ki; taraflardan herhangi birinin baskısı veya teşvik etmesi sonucu sabit veya asgari satış fiyatına dönüşmemesi koşuluyla, sağlayıcının azami satış fiyatını belirlemesi veya satış fiyatını tavsiye etmesi mümkündür.

      ii.         Aşağıdaki haller dışında, alıcının sözleşme konusu mal veya hizmetleri satacağı bölge veya müşterilere ilişkin kısıtlamalar getirilmesi,

a.  Alıcının müşterilerince yapılacak satışların kapsamaması kaydıyla, sağlayıcı tarafından kendisine veya bir alıcıya tahsis edilmiş münhasır bir bölgeye ya da münhasır müşteri grubuna yapılacak aktif satışların kısıtlanması,

b. Toptancı seviyesinde faaliyet gösteren alıcının son kullanıcılara yönelik satışlarının kısıtlanması,

 c.  Bir seçici dağıtım sistemi üyelerinin yetkili olmayan dağıtıcılara satış yapmalarının kısıtlanması,

d.  Birleştirilmek amacıyla tedarik edilen parçaların söz konusu olması halinde, alıcının bunları üretici konumundaki sağlayıcının rakiplerine satmasının kısıtlanması,

     iii.         Seçici dağıtım sisteminde, bir sistem üyesinin yetkili olmadığı yerde faaliyet göstermesinin yasaklanması hakkı saklı kalmak kaydıyla, perakende seviyesinde faaliyet gösteren sistem üyelerinin son kullanıcılara yapacakları aktif veya pasif satışların kısıtlanması,

   iv.         Seçici dağıtım sisteminde, sistem üyelerinin kendi aralarındaki alım ve satımın engellenmesi,

  v.   Parçaların birleştirilmesi ile oluşturulan malların söz konusu olması halinde, bu parçaları satan sağlayıcı ile birleştiren alıcı arasındaki anlaşmalarda, sağlayıcının bu parçaları son kullanıcılara veya malları bakımı ya da onarımıyla alıcı tarafından yetkilendirilmemiş tamircilere yedek parça olarak satmasının yasaklanması.

9. Tebliğdeki muafiyettin dışına çıkan bir başka husus ise madde 5’te belirtilen türden rekabet etmeme yükümlülükleridir. Buna göre;

a.     “Alıcıya getirilen belirsiz süreli veya süresi beş yılı aşan rekabet etmeme yükümlülüğü Tebliğde yer alan muafiyetten yararlanamaz. Rekabet etmeme yükümlülüğünün yukarıda belirtilen süreyi aşacak şekilde zımnen yenilenebileceğinin kararlaştırılması halinde, rekabet etmeme yükümlülüğü belirsiz süreli sayılır.”

b.     “Anlaşmanın sona ermesinden sonraki döneme ilişkin olarak, alıcıya getirilen, mal ya da hizmet üretmesini, satın almasını, satmasını ya da yeniden satmasını yasaklayan doğrudan ya da dolaylı herhangi bir yükümlülük. Ancak yasaklamanın, anlaşma konusu mal ya da hizmetlerle rekabet halindeki mal ve hizmetlere ilişkin olması, anlaşma süresince alıcının faaliyette bulunduğu tesis ya da arazi ile sınırlı olması ve sağlayıcı tarafından alıcıya devredilen know-how’ı korumak için zorunlu olması koşullarıyla, alıcıya, anlaşmanın sona ermesinden itibaren bir yılı aşmamak kaydıyla rekabet etmeme yükümlülüğü getirilebilir. Kamuya mal olmamış know-how’ın kullanılması ve açıklanmasına ilişkin süresiz yasaklama hakkı saklıdır.”

c.     “Seçici dağıtım sistemi üyelerine getirilen, belirlenmiş rakip sağlayıcıların markalı ürünlerini satmama yükümlülüğü”

Şeklinde tezahür eden rekabet etmeme yükümlülükleri, 2002/2 sayılı Tebliğin sağladığı himayeden yararlanamayacaktır.

10. Bir dikey anlaşma 2002/2 Tebliğin dışında kaldığı takdirde, Kanunun 4. maddesi denetimine tabi olmaktadır. Bu kapsamda, bireysel olarak 5. maddede yer alan şartları da taşımamakta ise Kanunun 56. maddesi uyarınca geçersiz sayılacaktır. Belirtmek gerekir ki burada kısmi geçersizliğe ilişkin olarak Türk Borçlar Kanunu m.27/2’de yer alan hüküm uygulanmalıdır. Dolayısıyla, Rekabet Hukukuna aykırı olan hükümdeki geçersizlik sözleşmenin tümüne sâri olmamalı, ancak söz konusu hüküm anlaşmanın olmazsa olmaz parçası (condictio sine qua non) niteliğinde ise sözleşme geçersiz sayılmalıdır.

ÖNEMLİ UYARI VE SORUMSUZLUK KAYDI

Bu doküman, konuyla ilgili olarak yalnızca genel bilgi ve görüş içermekte olup, hukuki tavsiye veya profesyonel hukuk hizmeti yerine geçmez ve bu amaçla kullanılamaz. Her bir olayın vakıalarına ve kendine özgü şartlarına göre profesyonel hukuki tavsiye ve görüş almanız önemle ve şiddetle önerilir. Kesikli Hukuk Bürosu avukatları ve bu dokümanın yazarları burada yer alan bilgilerin doğruluğundan ve tamlığından kesinlikle sorumlu değildir. Bilginin, mevzuatın ve içtihatların hızla değişebilmesi nedeniyle bu dokümanın güncelliğine ilişkin herhangi bir taahhüt veya garanti verilemez. Bu dokümanda yer alanlara ilişkin olarak ticari bir karar vermemenizi, somut olayınızın özelliklerine göre hukuki danışmanlık hizmeti almanızı önemle tavsiye ederiz.

Bizimle temasa geçin